ANTİK VE YAKIN ÇAĞDA KARADENİZ GÜMÜŞ MADENLERİ

S. Vedat Karaarslan

Arkeolog- Y. Mühendis

Arkeolojik değerlendirmelere göre Gümüşhane tarihinin m.ö. 3. binlere kadar uzanıyor olmasına rağmen bugüne kadar Roma Dönemi'nden önceye tarihlenebilecek arkeolojik bir esere henüz ulaşılamamış olsa da Urartuların,  Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunan Urartu eserlerinin yapımında hammadde olarak kullanılan altın, gümüş, bakır gibi madenleri Erzurum bölgesinde kurulan DIAUEHI Krallığı aracılığı ile aldığı vergi karşılığı olarak değerli metalleri ve özellikle gümüşü Gümüşhane bölgesinden almış olduklarını göstermektedir. (Çilingiroğlu, 1997)

Urartular, (m.ö.900-600) o zaman ki adı Tuşba  olan Van dolaylarında yaşayan halkın adıdır. Urartuca ise sanıldığı gibi Hind-Avrupa dil grubuna ait değil Sümerce gibi Aggulativ (eklemeli) özellikli bir Asyatik dildir. Urartuca bir Asyatik topluluk olan ve Hititleri de her yönüyle etkilemiş Hurrilerin dili ile yakın özelliktedir. Günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi gezildiğinde Urartu bölümünde Urartu Krallığı' nın günümüze kadar ulaşan demir ve tunçtan yapılmış bakraç, kovan, kazan ve riton gibi muazzam arkeolojik eserlere rastlanır. Bu durum Urartu halkının bu eserleri kullanımlarını ortaya koyuyor ancak bu eserlerin hammaddesinin nereden elde edildiği  arkeolojinin hala önemli bir tartışma konusu olarak ortadadır.

Urartular, Anadolu’ nun çeşitli madenlere ulaşabilmek amacıyla kuzeye yayılma isteği karşılarına Kuzey Doğu Karadeniz bölgesi çıkarmış, buraya da en iyi ulaşma yolunun Diaehu Krallığı topraklarından geçtiğini anlamışlardı. Diaehu krallığı özellikle Urartu Kralı Menua zamanında ve daha sonra gelen Urartu kralları vasıtasıyla bir vassal krallık haline gelmiş ve krallık koyun, inek gibi büyük baş hayvanlarla gümüş, altın , bakır gibi madenler vergi olarak Urartu devletine verilmeye başlanmıştı.

GÜMÜŞHANE GÜMÜŞ SİKKELERİ (AZZE NASRUHU DURİBE Fİ ÇATHA) 

Gümüşhane’nin adındaki gümüş adına izafeten en eski metinler olarak Sümerce'de KU.LUH.HA olarak bilinen gümüş madeni daha sonraki dönemlerde beyaz gümüş olarak KU.BABBAR olarak, Akkad'lar ise KASPUM olarak adlandırdılar. Yazılı tarih açısından Akkad kralı Sargon Mari, Jarmuti ve 'sedir ormanları' ile kaplı 'gümüş dağları' olarak nitelenen günümüzdeki Amanos ve Toros Dağları üzerinden geçerek Anadolu'ya girmesi ile başlayan süreçten bu yana değer kazanan Gümüş Madeni, Dagan'ın bu yerleri Sargon'a bahşetmesi ile daha da önem kazanmıştı.

Türkçe'de gümüş 'gömmek' den gelen ve gömülerek korunan gizlenerek bir yerde saklanan anlamındadır. Latinler ise bu kelimeyi Güneydoğu Yunanistan'da bulunan ve aynı zamanda Zeus ve Niobe'nin oğlu olan Argos adına izafeten adlandırılmış yerleşiminden çıkarılan gümüş anlamında kullandıkları bir kelime olarak 'argentine' ile renkli gümüş, 'silver' ile parlak ve beyaz gümüş olarak kullanır.      

Sümer-Akkad kralları gümüş madenini Anadolu'dan getirmiş olduklarını belgeler ortaya koymaktadır. Gümüş ticari malların değişimi açısından çubuklar şeklinde alınacak malın karşılığı olarak ödenirdi. Burada örneğin 1 Şekel’in karşılığı 8 gram olarak alınırdı. Aynı zamanda depo ya da silo anlamına gelen GUR olarak bilinen 120 litre ağırlığındaki bir tahılın karşılığı ise 1 şekel gümüş idi. Gümüş madeninin, Anadolu'da en fazla Bolkar Dağları ve Gümüşhane yörelerinden elde edildiği gayet açıktır. Alacahöyük'te bilinen 13 Kral Mezarı, Kültepe 'de bulunan süs eşyalarından anlaşılan Gümüş'ün Asur Ticaret Kolonileri yoluyla da Asur-Hitit arasında bir değer olarak kullanılmış olduğunu ortaya koyar.

Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde Duribe fi Canca 1141 tarihli bir sikke görerek adının Defterhane-i Al-i Osman-i de Çatha yazılmasına rağmen Katip Çelebi'nin Cihannuma adlı eserinde ise şehre İzmir’in ilçesi Çeşme’ye yakın olan Çeşmealtı ve antik adı  Klazomenai olan kentin adlandırmasındaki gibi Urla adı verilerek şehrin tarihinin baştaki (Ur) ön ekinden ve Urartuların madenlere dayalı kap-kacak yapmalarından dolayı Urartulara kadar uzanması gerektiği ileriye sürülür. Urartu kelimesi (Sümerce ur=yüksek yer) yüksek yerde oturanlar anlamına gelir. 

Bir öngörü olarak İskitlerin Urartu Devletini ortadan kaldırdıktan sonra Karadeniz bölgesine geldiği öne sürülen 'demirciler' ülkesi olarak nitelenen Khaldiaların ya da Khalyblerin ülkesi olarak bilinen Khalybia' da, gümüş ve altın üretimiyle ünlenen Argyria, "Gümüş yeri" veya "Gümüş Ülkesi" olarak bilinir ve bölgede gezi yapan Charles Texier'e göre, günümüz Görele ve Giresun merkezlerinin iç kesimlerinde yer alır.Ancak bölgede bu öngörünün destekleyicisi olarak kültür ve sanat temelli olarak hiçbir arkeolojik buluntuya rastlanmamıştır.(Çiğdem)

Buna rağmen Diaehu Krallığı ile sıkı işbirliğine giren Urartular burada bazı yazıtlarda ifade edildiği üzere Karadeniz Bölgesi'ne ulaşımı Gümüşhane üzerinden sağlamakta ve takasa dayalı mal ticaretini Karadeniz kıyılarında bulunan koloniler vasıtasıyla yapmaktaydılar.  

BEDRAMA KALESİ'NDEN (TİREBOLU) GÜMÜŞHANE GÜMÜŞ MADENLERİ YOL GÜZERGAHI  

Günümüz Gümüşhane’sinin içinden geçmekte olan Harşit Çayı' nın Tirebolu'ya döküldüğü deltanın 4 Km kuzeyinde yer alan Bedrama Kalesi ise yakın döneme kadar aynı zamanda Canca madenlerine yapılabilecek saldırıların önlenmesi amacıyla da kullanıldığı anlaşılmakta ve bu bölgenin Gümüşhane olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü söz konusu çağlarda Gümüşhane’nin konumu coğrafik olarak Torul ilçesi ile birlikte Kürtün’e kadar uzanan bir alanı kapsamaktaydı.

Bugünkü Canca Mahallesinin Gümüşhane’nin ilk yerleşim birimi olduğu Evliya Çelebi'nin  Erzurum’un Tortum ilçesinden batıya doğru 6 saat giderek Canca’nın Savlu Köyüne ulaştığı metinler Gümüşhane'nin ilk yerleşim birimi olan Canca' nın önemini ortaya koyar.

CANCA KALESİ /GÜMÜŞHANE

Gümüşhane’de halen sağlam olarak duran Canca Kalesi’ nde esas olarak Strabon’un Geographika adlı eserinde bahsettiği Tzsan (Canca) lar oturmaktaydı. Tzsanlar, yüksek ve iç Karadeniz dağlarında yaşayan toplulukların genel adı olarak bilinir.

Bu değerlendirmelerle birlikte Arianus Seyahatnamesi' ndeki  Tripolis (Tirebolu) ile Argyria (Canca) arasına 20 stadia olarak veren uzaklığın bölgede nereye tekabül ettiği önem kazanır.

Bir stadia değer olarak 185 metre olduğuna göre 20x 185 = 3700 metre eder ki bu da 4 Km ye yakın bir değerdir. Öyleyse soru Tripolis’in (Tirebolu)  4 Km yakınındaki Argyria neresinin olduğudur. Agryia 'nın diğer adı  Halkavala dır. Ve antik çağlarda bu isim Harşit Çayı’nın yukarısına doğru olan kısımlarına denilirdi ki muhtemelen Halkavala havalisi ile tanımlanan Arygria günümüzde Tirebolu’ya 8 Km uzaklıkta bulunan Bedrama Kalesi’nden kuzeye giden Harşit Vadisi alanı kast edilmektedir. Harşit Vadisi ve buna bağlı olarak Harşit Çayı 'nın toplam 160 Km lik uzunluğunun yaklaşık 110 Km lik kısmı Gümüşhane il sınırları içinde geriye kalan 50 Km lik kısmı ise Giresun ili sınırları içindedir. [2]

 

Bedrama Kalesi antik çağlarda gümüş madenlerine yapılacak bir saldırının önlenmesi için inşaa edilmişti. Kale Argyria yı korumaktaydı. Burada Tripolis günümüzdeki Tirebolu, Agyria ise günümüzdeki Gümüşhane şehridir. Buradaki madenler 1800 yılına kadar işletilmekteydi. (Her iki adlandırma da Arrianus'un m.s. 130 dolaylarında yazdığı Karadeniz Seyahatı adlı kitabında mevcuttur.)

Aynı eserde buradan (Savlu) yine batı yönüne doğru yürüyerek 7 saat sonra Çatha ya da Gümüşhane’ye gelirler ve halkın sultana biat yeminini alarak Revan (bugünkü Erivan) şehrine hareket etmek üzere hazırlık yaparlar. Çünkü o dönemlerde Torul ilçesi de Gümüşhane olarak biliniyordu. Evliya Çelebi Gümüşhane madenlerini hekim Filkos’un bulduğunu bunu da İskender’e bildirerek şehri ilk kez imar ettirmiş olduğunu bildirir. Gümüşhane, Uzun Hasan’ın Erzincan’ın Tercan ilçesinde yenilmesi ile Osmanlıların eline geçmiş olduğunu bildirir ve halkın gümüş madenlerinden dolayı vergi vermediğini aktarır.

Gümüşhane deki gümüş madenlerinin 7 damar olduğundan bahseden E. Çelebi, Hacı Emin Mahallesi’nde bir ‘darphane’ ve buradan elde ettiği üzerine ‘azze nasruhu duribe, fi Çatha’ (Azze nasruhu: yardımı bol olsun, padişahlar hakkında dua yerinde kullanılır, eski paralarla fermanlarda geçer; duribe fi Çatha: Çatha’da basılmıştır.) yazılı birkaç akçeyi saklamış olduğunu aktarır. Ayrıca Akkoyunluların merkezi olarak bildirdiği Bayburt’un ‘bay’ kelimesini Gümüşhane’nin madenleri bulup çıkardıkları için zengin olmalarına ‘burt’ kelimesini ise ‘barınılacak yer’ manasına geldiğini bildirerek ‘bayburt’ adını ‘zengin yurt’ anlamında bir merkez olarak bildirir. Marco Polo Seyahatnamesi ise Bayburt'un da gümüş madeni açısından oldukça zengin olduğunu bildirir.

ARKEOTEKNO 

KAYNAKLAR: 

[1] http://kaynakca.hacettepe.edu.tr/eser/174624/urartu-kralligi-nin-dogu-karadeniz-iliskilerinde-diauehi-ulkesinin-rolu

[2] Evliya Çelebi Seyahatnamesi 

[3] Ksenophon, Onbinlerin Dönüşü 

[4] Strabon, Geographika