CORONA VİRÜSÜ (COVID- 19) NEDİR?

S. Vedat Karaarslan Arkeolog- Y. Mühendis

Eskiden 'bulaşıcı hastalık' denilirdi. Bu kadar geniş en yakın hastalık 1972 yılında Kolera olarak ortaya çıkmıştı. Global düzeyde hızlı iletişim araçları ve kontaklar bir tarafa bırakılırsa 'aman içtiğiniz suya yediğiniz ekmeğe dikkat edin' diye uyarılarla birlikte kemikleri görünen iskeletimsi insanlar gazetelerde arz-ı endam ederdi. Marquez'in Kolera Günlerinde Aşk adlı romanındaki Flarentino Ariza ile Fermina Daza arasındaki  'ölümsüz aşk' örneğindeki gibi bu hastalıkların bir 'geleneği, belki de bir namusu' vardı, azcık dikkat ettiniz mi yakalanmazdınız. Hepsi bu kadar.

Şimdiki salgınlar öyle değil, insanlar arasında 1.5 metre 'sosyal' sınır konuldu ya insanlar birbirlerine yaklaşmaya korkar hale geldiler, nedeni bu mesafe içinde virüsün kütlesinin ağır olması nedeniyle  yere düşerek yapışması ve karşısındakine ulaşamaması. Virüs gibi yapıştı deyiminin arkasında da bu virüsün 'sümüksü' özelliğinden dolayı da girdiği yere yapışması ve yapıştığı yerde çoğalarak ve organı tahriş edip işlevini yok etmesidir.

Salgınların adı değişti ve buna virüs diyorlar ki bulaşıcı hastalıkların tersine soğukla birlikte yayılımı artıyor da halk arasında bir anlam verilemeyen en şaşılası durumu da bu. Çünkü eski salgınlar 'soğuk' gördü mü kaybolan özellikte iken bu virüsün soğukta daha fazla yayılmasının ilk bakışta izah edilir tarafı yok gibi görünüyorsa da durum aşağıdaki açıklamalar ile daha belirgin hale gelecektir.

Geç 14. yüzyılda zehirli madde , bitki özü, sümüksü sıvı, meyve suyunun en yoğun hali Proto İtalya yani İtalya öncesi topluluklarda 'weis-o-(s)' olarak zehir anlamına gelen 'virüs' Hint Avrupa Dil ailesi öncesinde 'ueis' olarak 'akmak, ermek ' anlamına gelirdi.

Sanksritce 'visam' zehir 'visah' zehirli olarak Avestan dilinde 'vish' ya da 'latin viscum' olarak zehir anlamına gelir. Yapışkan madde olarak ya da 'ökse' olarak da bilinen 'birdlime' ya da Yunanca 'ios' zehir, ixos 'ökse otu' Galce 'welsh gwy' zehir olarak bilinir. Otun 'ixos' kökünden Yunanca 'iksia' olarak yapışkan ve asalak bir bitki olarak bize de okunuşu olarak ökse otu olarak geçen Latince  (viscum album) İngilizce 'viscous' yani 'yapışkan' olan otun gizemli parazitsel özelliği tohumlarının kuşlar tarafından dışkıları ile taşınarak ağaçlar üzerine yerleşmesi ağacın özünü emmesi olarak ortaya çıkar.

ÖKSE OTU (ÇEKEM OTU) 

Kanser (ökse otu bazı kanser ilaçlarının içeriğinde yer alır), diyabet, sinir sistemi, restoratif anksiyete, kan basıncı, inflamasyon, bağışıklık, horlama ve menstrüasyon gibi hastalıklara şifa olduğuna inanılan Ökse ya da 'çekem otunun' yapışkan özelliği bazen de insanlar tarafından ağaçlara ya da bir değneğin ucunda sürülerek bu kuşların yakalanmasını sağlanırdı. Kısaca kuşlar ile vücut bulan ökse otu aynı zamanda kuşların sonunu da getiren bir ot olarak bilinir.  Ökse tohumlarının ağacın genç dallarındaki özü emmesi ağacın yavaş yavaş ölmesine neden olursa da İngilizler meyveleri zehir etkisinde olan ökse otunun altında birini öpmenin kendilerine hala şans getirdiğine inanırlar.

Tıbbiyata göre bulaşıcı hastalıklara neden olan ve bir mikroskop altında Leeuwenhock tarafından ilk kez görüntülenen bakteri ve virüs arasındaki farklara gelince; bakteri canlı, virüsün canlı ya da cansız olduğu hala tartışılmakta ise de cansız, bunun nedeni DNA ve RNA nın bir virüs içinde aynı anda bulunmamasıdır.

Bakterilerdeki canlılık soğuk havada ölmesine, sıcak havada yaşayarak yayılmasına, virüsteki cansızlık ise soğuk havada var olmasına sıcak havada ise iç yapısının bozulmasına neden olabiliyor. Yani virüs kendi başına bir hiçtir ancak bir yere yapışırsa çoğalabilen özelliktedir. Yani virüsün konak denilen bir organik yere yapışması gerekir, bu yapışma sırasında bir yandan virüs kendini kopyalayabilen bir özellikte çoğalırken hücresinin içine girdiği organik canlı ise kendi iç biyolojisi ile ürettiği bozulmuş hücrelerin sayısının artması ile sağlam hücreler ile savaşarak kendi bağışıklık sistemini yok eder ve sonunda ölür. Bu yaklaşım bazı bakteri ve virüsler için doğru olmakla birlikte genelleme yapılamayan bir konudur.      

Virüsün enfekte hastalık olarak zührevi hastalığa tekabül eden kullanımı 1880 li yıllara dayanırken bilgisayar camiasında virüs terimi ise 1972 yılından itibaren kullanılmaya başlanmış 1944 yılında ise popüler bir deyim haline gelivermiş.

Şimdi bilgisayar virüsleri konusunu bir tarafa bırakarak insana bulaşan virüsün hikayesine başlayalım:

SARS-CoV (ağır akut solunum yolu yetersizliği sendromu)  koronavirüslerinin insanda önceleri sadece hafif, kendi kendisini sınırlı halde tutan ve solunumu enfeksiyonuna neden olduğu düşünülüyordu.

İnsan koronavirüsleri;

1. a (HCoV-229E ve HCoV-NL63) 

2. beta korononavirüsleri (HCoV-OC43 ve HCoV-HKU1)

olmak üzere 2 başlık altında toplanmış ve 4 adet olarak tanımlanmıştır.

HCoV-229E ve HCoV-OC43 virüsleri ise 50 yıl önce ortadan kaldırılmıştı. (izole)

HCoV-NL63 ve HCoV-HKU1 virüs tipleri ise sadece yakın zamanda SARS-CoV salgını sonrasında tanımlandı. (HKU1 Human  Coronavirus farelerden enfekte olur.)

Bu virüsler insan popülasyonlarında endemiktir (bir bölgede oluşan) ve her yıl solunum yolu enfeksiyonlarının% 15-30'una neden olur. Yeni doğanlarda, yaşlılarda ve yatalak hastalıkları olan bireylerde daha ciddi hastalıklara neden olurlar ve bu popülasyonlarda daha düşük solunum yolu enfeksiyonu insidansı (biyoistatistikte, bir hastalığın 100000 kişi içinde görülme olasılığı) daha fazladır.

HCoV-NL63 ayrıca akut laringotrakit (krup) (çocuklarda fazla görülen üst solunum yollarında ortaya çıkan iltihaplanma şeklindeki gırtlak ya da trakea rahatsızlığı, özellikle kümes hayvanı olan tavuklarda da ortaya çıkar.) ile de ilişkilidir. Bu virüslerin ilginç bir yönü genetik değişkenliğe göre farklı tolerans göstermesi diğer bir deyişle ırksal bir rahatsızlık olduğuna dair bulgulara ulaşılmıştır.

Bu yönüyle virüsün farklı milliyetlerdeki insanlara farklı davranış modeli sunması gerçekten de incelenmeye değer bir konu olarak araştırmacıların önünde durmaktadır. COVID 19 un Asya kökenli bir ırksal virüs olduğu da incelenmeye değer bir konu olarak (bazılarının aksini söylemelerine rağmen) araştırılması gereken bir konudur. Bu konuda da bir araştırma yazısı hazırlamaktayım. 

Dünyanın dört bir yanından gelen HCoV-229E izolatları (enfekte olmuş bir kişiden, veya doğal ortamdan elde edilmiş, laboratuvar kökenli olmayan, mikrobiyal veya viral anlamda saf bir nümune) tepkime hızına göre en az artış gösteren özelliğe sahiptir.

HCoV-OC43 aynı lokasyondan ancak farklı yıllarda izole edilmişken önemli genetik değişkenliğe bağlı olarak ortaya çıkar. HCoV-OC43 ve yakın ilişkili sığır koronavirüsü, BCoV, farelere ve birkaç geviş getiren türe bulaşabilir. 

MHV'nin (murine coronavirus ya da mouse hepatitis viruses) fareler üzerinde demiyelinizan hastalığa neden olmasına (kaabiliyetine) dayanarak, insan CoV'lerinin multipl skleroz (MS) gelişimine dahil olabileceği öne sürülmüşse de bugüne kadar insan CoV'lerinin MS'de önemli bir rol oynadığına dair bir kanıt yoktur. Yani kısaca COV virüsünün MS de dahil olmak üzere beyin fonksiyonlarını ortadan kaldıran hiçbir özelliğine rastlanmamıştır diyebiliriz.

Beyin nöronlarında miyelin tabakasının bir elektrik kablosunun üzerindeki PVC (naylon) kısmının soyularak birbirlerine çarpması gibi oluşturduğu arkın benzerinin beyin sinirlerinin birbirine değmesi ile ortaya çıkan Multiple Skleroz (MS) hastalığına neden olduğunu bir başka makalemde izah etmiştim.

Grup 2b CO-Koronavirüs olan SARS-CoV, 2002-2003 yılları arasında Çin'in Guangdong Eyaletinde meydana gelen Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS) salgınının etken maddesi olarak tanımlanmıştı.

Ünlü İranlı yazar Sadık Hidayet, insan bağırsaklarının uzun olmasından dolayı et yememesi gerektiğini ileriye süren fikirlerine dayalı kitabına (Vejetaryanlığın Yararları) rağmen 4 ayaklı her memeliyi yeme lüksü insanlık açısından son derece düşündürücü olarak yazarın ne kadar haklı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu virüsün Çin'in başına büyük felaketleri getirmesi ise Sadık Hidayet'in kitabının okunması gerekliliğini bu toplumlara hatırlatılmasını gerektiriyor. 

SARS-CoV koronavirüsün neden olduğu en ciddi hastalık olarak (2002-2003) yılları arasında ortaya çıkmış ve salgın sırasında 774 ölümle yaklaşık 8098 vaka meydana geldi ve ölüm oranının % 9 olarak sonuçlanmıştı. Ölüm oranı 60 yaşın üzerindekiler için %50 oranında idi. Güneydoğu Asya ve Kanada kaynaklı etkileşimden dolayı salgın 40 Milyar Dolar'a mal olmuştu. SARS-CoV Hong Kong'da bir otelde başlamasına rağmen yarasa kaynaklı olduğu kabul görmektedir.   

İnsan virüsü ile aynı reseptörü, anjiyotensin (hücre dışı sıvı hacminin düşmesine karşı temel yanıt mekanizması) dönüştürücü enzim 2'yi (ACE2) kullandıkları için SARS-CoV' ın yarasalardan kaynaklandığına dair önemli kanıtlara ulaşılmıştır. Islak hayvan satılan pazarlarda insanların  salgından önce SARS-CoV enfeksiyonu ile ilgili serolojik (vücudun, virüs bakteri ve parazit gibi bir takım mikroorganizmalara (mikroplara) karşı ürettiği antikorların var olup olmadığını bulmak) kanıtları olmasına rağmen, bu bireylerde bir belirti olmamasına rağmen bir dizi faktörün daha büyük insan topluluğuna yayılmasını kolaylaştırmadan önce, ıslak hayvan pazarlarında birkaç yıl önceden dolaşan yakından ilişkili bir virüsün olmasının muhtemel olduğu düşünülmektedir.

SARS-CoV'nin yayılması göreceli olarak başlangıçta çok hızlı olmadı. Buna neden hastalığın başlamasından sonra enfekte kişilerle doğrudan temas yoluyla yayılmış olmasıydı. Bu durum salgının, gelişimi veya virüsü aerosolize (havada) etme kabiliyeti nedeniyle bir bireyin birden fazla teması enfekte edebildiği birkaç yayılma olayı dışında, hane halkları ve sağlık hizmetleri ortamlarında büyük ölçüde önlenebilmişti. SARS-CoV'nin nispeten bu yaygın olmayan yapısının bir sonucu olarak, salgın karantinaya alma yoluyla kontrol edilebildi ve Haziran 2003'te kontrol edildikten sonra sadece az sayıda SARS vakası meydana geldi.

SARS-CoV öncelikle akciğerdeki epitel hücrelerini (dokuyu oluşturan hücreler) enfekte eder.

Bu önek (öntakı, prefiks) olarak kullanılan 'epi' kelimesi arkeolojide de fazla kullanılan bir Yunanca kelimedir. Epipaleolitik dönem Yakındoğu ve Anadolu coğrafyasında paleolitik ile neolitik dönem arasındaki zamanı belirtmek için de kullanılır. Kebaran, Geometrik Kebaran ve Natufian gibi Yakın Doğu ya da Ön Asya kültürlerini de tanımlayan erken, orta ve geç epipaleolitik dönem Ara Taş Çağı olarak bilinir ve bu periyot günümüzden 40 bin - 12 bin yıla arasını kapsayan döneme tekabül eder. Daha sonra Neolitik dönem başlar.

Virüs makrofajlara (savunma sisteminde önemli görevleri olan hücreler, akyuvar tipleri içinde en büyük çapa sahiptir. Baş edemedikleri zararlılara karşı birleşerek dev hücrelerini oluştururlar. bu şekilde etkenleri bir arada tutabilirler)  ve dendritik hücrelere (vücuda girmiş yabancı herhangi bir antijenle karşılaştıklarında bunları T hücrelerine sunarak gerekli immün reaksiyonu başlatmakla görevlidirler)  girebilir ancak sadece düşük enfeksiyona yol açar. T hücreleri vücudun bağışıklık yanıtının verilmesinde önemli bir yere sahip olup, T harfi bu hücrelerin olgunlaştığı yer olan Timüs organından dolayı verilir.

İnsan göğüs kafesinin tam ortasında olan Timus Bezi %90 oranında bu T hücrelerinden oluşur. Dalak ve lenf düğümünde %30-40 oranında T hücresi bulunur. İnsan vücudunda göğüs üzerinde bulunan Timus organı 60 yaşından sonra kaybolur. Bu bez aynı zamanda merhametin de merkezidir, 60 yaşından sonra bu bezin kaybolmasının insanın bu özelliğinin yaşının 60 ı geçmesi ile giderek yok olmaya yüz tutuğu ifade edilebilinir. Bir tür lenfosit olan bu T hücreleri lökosit yani akyuvar olarak kanda dolaşan lekositlerin yarısını oluşturur. Bir tür lenfosit olan T hücrelerinin en olgunlaştığı yer olan Timüs bezinin 60 yaşından sonra kaybolması bu SARS- CoV türü hastalığın 60 yaş üzeri insanlar için daha tehlikeli olduğunu ortaya koyar. Timüs bezi çoğu kez insanlar üzüldüklerinde göğüslerine vurarak acılarını hafiflettiği, ne kadar titreşirse o kadar bağışıklık kazandığı bir bez olarak tam göğüs ortasında bulunan ve Yunanca 'kekik' anlamına gelen 'thyme' den üretilmişti.  Ben bir makalede yeşim taşı ile timus bezi arasında bir bağlantı kurmuştum, bunun detayları Timüs bezi ile 'yeşim taşı arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bir makalem     

http://www.arkeotekno.com/pg_260_yada-yesim-tasi-arkeolojisi-ve-timus-beyin-iliskisi

adresinden okunabilir.  

Bunlarla birlikte bu hücre tiplerinin enfeksiyonu, hastalığa katkıda bulunabilecek pro-enflamatuar (iltihap, yangı) hayvan ve bitki hücrelerince üretilen, hücrelerin birbirleriyle iletişimini sağlayan protein ve peptidlerin bir grubu olan sitokinlerin indüklenmesinde önemlidir. Peptidler ile ilgili bir makalem

http://www.arkeotekno.com/pg_387_peptid-mucizesi-beyindeki-dusuncenin-temeli-ve-bagirsak-norotransmitterler

den okunabilir.

Aslında, bu hücre tipleri tarafından birçok sitokin ve kemokin (farklı hücre tiplerini aktive eden ve selektif olarak onlarla ilişki içerisinde olan bir polipeptid ailesi) üretilir ve SARS-CoV ile enfekte hastaların sayısı artabilir. Akciğer hasarı ve insanlarda ciddi hastalığın mekanizmaları kesin olarak henüz belirlenmemiştir.

Viral titreler (metabolizmalarının virüse karşı oluşturduğu metabolik maddeler antibody düzeyi (titer seviyesi)), hem insanlarda hem de hayvanlarda hastalık geliştiğinde azalmaktadır. Ayrıca, SARS-CoV ile enfekte olmuş kemirgen hayvanlar, hastalık şiddetinde yaşa bağlı bir artış da dahil olmak üzere insan hastalığına benzer klinik özellikler gösterir.

SARS-CoV salgını 2003'te kontrol edilmişti ve bu yıldan itibaren  yeni bir olaya rast gelinmemişti ancak 2012 yılında Orta Doğu Bölgesinde CoV ortaya çıktı. Orta Doğu Solunum Sendromu-CoV (MERS-CoV) olarak adlandırılan bu virüsün Suudi Arabistan ve Orta Doğu'daki diğer ülkelerde bir dizi yüksek derecede patojenik solunum yolu enfeksiyonuna neden olmuştu. Salgının ilk aşamalarında % 50'lik yüksek mortalite (100 kişiye düşen ölüm oranı)  oranına dayanarak, virüsün çok ciddi bir salgına yol açmasından korkulmuştu.

Ancak, sporadik (birbiri ile ilişkili olmayan düşük sayıda) vakalar yılın geri kalanında devam etmesine rağmen, salgın 2013 yılında artış göstermedi. Nisan 2014'te, virüsün mutasyona uğradığı ve insandan insana bulaşma kabiliyetine dair korkular uyandıran 200'den fazla vaka ve neredeyse 40 ölüm gerçekleşmişti. Büyük olasılıkla, artan vaka sayısı, develerin mevsimsel doğum oranının artışı ile  birlikte gelişmiş ve bu durum da  tespit ve raporlama yapılmıştır.  Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi'ne göre, 27 Ağustos 2014 itibariyle, 333 ölüm ve yaklaşık% 40 vaka ölüm oranı ile toplam 855 adet MERS-CoV vakası olmuştur.

MERS-CoV, önceden tanımlanmış iki yarasa koronavirüsü olan HKU4 ve HKU5 ile yüksek oranda ilişkili bir grup 2c β-koronavirüstür. (HKU Human Corornavirus)

Virüsün yarasalardan kaynaklandığına, ancak insanlar nadiren yarasa ile temas ettiğinden muhtemelen bir ara konakçıya sahip olduğuna inanıldı. Serolojik çalışmalar, Ortadoğu'daki dromedary (tek hörgüçlü Arap devesi) develerde MERS-CoV antikorlarını tanımlamıştır. Dromedary develerin doğal konakçı olabileceğine dair kanıtlar sağlayan MERS-CoV replikasyonu için deve hücrelerinde yeterli kanıtlara ulaşılmıştır. Bunun için daha ikna edici kanıtlar, Suudi Arabistan'daki gerek develerde gerekse insan vakalarında neredeyse aynı MERS-CoV'leri tanımlayan bulgular çalışmalar sonucu elde edilmiştir.

Bu çalışmalardan birinde insan vakası enfekte bir deveye doğrudan temas etti ve bu hastadan izole edilen virüs deveden izole edilen virüsle aynı çıktı. Günümüzde, insandan insana bulaşmanın aksine kaç tane MERS-CoV vakasının bir ara konakçıya atfedilebileceği henüz belirlenmemiştir. Ayrıca insandan deveye yayılmanın salgına katkı sağladığı  varsayılmıştır.

Uzun yıllar insan beyni ile ilgili yayımlar yaparak insan anatomisi ve biyolojisi ilişkisi ve daha önce de virüsün 'karga' ile olan etimolojik ilişkisinı de kurarak (http://www.arkeotekno.com/pg_439_karga-corone-ve-korona-virusu)  COVİD 19 virüsünün biyolojik yapısı ile ilgili bu yazı uluslararası dokümanlardan derlenerek yazılmıştır. 

Her şeyi bildiğini sandığımız ancak yine de başvurmaktan geriye kalmadığımız ancak bu virüsü biyolojik olarak araştırıken internet üzerinde siber virüse de (?) yakalanma ihtimalini de düşünmeden literatüre de bakmamız gerektiğine inanarak bu COVID 19 virüsünü uluslararası kaynakları tarayarak aşağıdaki şekilde izah etmeye başlıyorum.

Virüs, genetik bilgiyi nükleotidler adı verilen bir kimyasal harf dizisi olarak depolayabilen bir molekül olan dört farklı protein ve bir RNA dizisi içerir. Bunlar aşağıda da izah edileceği üzere BAŞAK, ZARF, MEMBRAN ve NUKLEOKAPSİD proteinleridir. Virüsün uzunluğu 90 nanometredir.

Yukarıda COVID 19 virüsünün bütün biyolojik yapısı görülmektedir. Virüse önceleri  2019 yılında ortaya çıktığı için 2019-nCoV adı verilmişse de daha sonraları COVID-19 olarak ortak bir terminolojide karar kılınmış. Virüs 1960 yılından beri bilinen adı ile Corona virüs (CoV) olarak bilinmekteydi.

Öncelikle söylenmesi gereken husus bütün virüslerin Nükleokapsid (N), Başak (S), Zarf (E) ve Membran (M) yapısal proteinlerinin var olduğudur.

Bunlar virüsün yukarıdaki gösterimdeki bölümlerine göre aşağıdaki şekilde izah edilebilinir:  

Spike Glycoprotein: (PDB Kodu- 6 CRV): BAŞAK PROTEİNİ:  Başak Glikoprotein S1 ve S2 bileşenlerinden oluşur. Bunlardan S1 virüsün girdiği insandaki hücre zarına bağlanmasını sağlar (Bkz: https://www.uniprot.org/unirule/UR000875864), S2 hücresel zarların dağılımına yardım eder (Bkz: https://www.uniprot.org/unirule/UR000875864).

 

Sonuç 1: Demek ki öncelikle bu Spike Glycoprotein denilen bölümün insan hücresinin zarına yapışmasının önlenmesi gerekir. Bu yapışmayı önleyecek husus deri üzerinde veya ellerde deriyi kaygan hale getirmek üzere sabunlamak ve sabun içindeki moleküllerin çözücü etkisini virüs üzerine salarak yok etmek , kısaca elleri yıkamak enfeksiyona en büyük engeli teşkil eder. Ellleri yıkama süresini de Türkçe alfabemizde bulunan A-Z arasındaki harfleri sayma süresi olarak verilebilir. Virüsün taç ya da mayın görünümünü bu protein verir. Virüs ile insan hücresi arasında ilk kontağı başak proteini başlatır. İnsan solunum yollarında bulunan kan basıncını tayin eden bir ACE2 proteini ile bu başak proteini direkt bağlantı kurmaya çalışır. Bu bilgi Wuhan'da bir hastada ortaya çıkan kan basıncındaki değişim ile de gözlemlenmiştir. Bu arada bir TMPRSS2 enzimi de virüs tarafından aktive edilir ve RNA bilgisini insan hücresine bırakır. Bunun sonucunda iki yoldan birincisinde hücre yeni virüs proteinleri üretir ve ikincisi ise RNA lar kopyalanarak artar. Hücre içindeki Golgi tarafından RNA ve proteinler yeniden birleştirilerek yeni virüsler ortaya çıkar. Ve oluşan bu yeni COV 19 virüsleri doku üzerinde yayılmaya başlar. Sonunda organ fonksiyonunu kaybeder.    

Membrane s (M): (PDB kodu - 3I6G) : M proteini virüs üzerinde anahtar oyuncu olarak nitelendirilir virüsün en bol poteini taşıyan virüsün şeklini oluşturduğu düşünülmektedir.  Birçok virüs RNA, lipid (yağ) ve proteinden oluşur. İnsan cildi bu yağ ve proteinler ile kolayca birleşebilir. Sonunda virüsler artabilir.

Sonuç 2: Bunu önleyici en önemli solüsyon 'sabun' dur. O halde virüsün dış proteinleri olarak bilinen zar ve başak proteinler el yıkanması ile çözülebilen özellikteki kısımlarıdır.  

Envelope Small Membrane Protein (E): (PDB Kodu-5X29) Virüsün yaşam döngüsünü tayin eder, tomurcuklanma, zarf oluşumu ve patogenez (bir hastalığın kaynağı ve gelişmesi sırasında organizmada meydana gelen değişiklikler bütünü) gibi çeşitli yönlerinde yer alan küçük, entegre bir membran proteinidir. 

Sonuç 3: Kullandığımız ilaçların %50 sinin hedefi membran proteinleridir. 

Genomic RNA:  RNA Ribo nükleik asittir. Virüsler genlerini RNA da depolar. Dolayısı ile diğer protein yapılarına ne yapılacağını RNA tarif ederek bildirir.  

Nucleoprotein (N): Membranın içinde dördüncü bir protein olan nükleokapsid, virüsün etrafında , genomunu oluşturan 29.900 nükleotid RNA'yı sardığı bir iskele görevi görür .

Hemagglutinin Esterase (HE): Konakçı hücre yüzeyine reseptörlerin bağlanma aktivitesi, reseptör hidroliz (suyun ayrışması) aktivitesi ve hücre içi taşınma fonksiyonunu yerine getirir.

NOT: Bu yazıda herhangi bir tıbbi öneri yoktur, Yazı uluslararası bilgi kaynakları taranarak ve bu kaynakları vererek COVID 19 hakkında bilgilendirme amaçlı olarak yazılmıştır.

İnsanlığın bu afetten en kısa zamanda kurtulması dileği ile...   

 

ARKEOTEKNO 

 

KAYNAKLAR

[1] https://www.uniprot.org/uniprot/P19741

[2]  https://www.mercurynews.com/2017/05/16/santa-clara-county-reports-outbreak-of-norovirus/

[3] https://en.wikipedia.org/wiki/TMPRSS2

[4] https://en.wikipedia.org/wiki/Murine_coronavirus

[5]https://www.economist.com/briefing/2020/03/12/understanding-sars-cov-2-and-the-drugs-that-might-lessen-its-power

[6] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2918871/

[7] https://en.wikipedia.org/wiki/Human_coronavirus_HKU1