SERBEEEEEEEEST...SEEEEERBEEEEST

Serbest kelimesi etimolojik olarak Farsça ser “baş” ve best “bağlı”dan geliyor. Aslında başı bağlı, istediği gibi hareket edemeyen demek. Türkçede kendine has “istediği gibi davranabilen” anlamına gelir.

Adam istemeye istemeye ve de 65 inden sonrasında yasalar çerçevesinde zorunlu olarak emekli olmuştu, ne yapsındı yani elinde değildi bu yaşa gelmesi, belki de elindeydi de sağlıklı olarak birçok insanın da göremediği bu yaşa nasıl olduysa geliverdi ama suçlu kendisi değildi, o mübarek peygamber efendimiz bile 63 ünde vefat etmemiş miydi? Neden 65 di ya derken amma velakin 65 yaşın tüm dünyada önemli bir biyolojik dönüm noktası olması, neyse ki  65 in nümerik analizi ile Albert Einstein  ilişkilendirilmişti, nedenleri 6 ve 5 rakamlarının sihrinde yatıyor ama en kısa açıklaması herhalde gezsinler tozsunlar evde kalıp da onunla, parklarda, orada burada haklı olarak 'maaşlarının' azlığından, azıklarının yetersizliğinden şikayet edecek görüşlerini dile getirsinler ve orada burada gezinsinler diye, streslerini atsınlar,  onunla bununla belki de kavga etmesinler diye ve de bu yaşın genç-yaşlı sınıf olarak kabul edilmesi hatta kan bankalarının bile bangır bangır bağıran hoparlörlerinden yankılanan yüksek desibelli anonslarla 18 yaşından küçük ama 65 üstü yaşta olanlardan kan bağışı kabul etmedikleri hasebiyle burukluk hissederek daha bıldır (geçen yıl) 64 ünde iken kanımı bağışlayabiliyordum da ne oldu da 65 e girince bu kan bankaları kanımı istemiyor düşünceleri içinde, bir kere sordum da 'bu kan ancak size yeter' diyen hemşireden tutun da 'yahu bu kan alma meselesi derin konu, bakanlık bazen 60 der bazen de 65 der, hiç önemi yok ki kan neyse odur değişmez' diyen doktora rağmen bu kan ölçümlerinde insanın bağışıklık derecesinin lökosit yani beyaz kan hücrelerinin artması ile âlâ duruma ulaştığını bilen bir kişi olarak yaşın ilerledikçe bu bağışıklığın düşmesi nedeninin bu lökosit oranlarının düşmesi olduğunu anlayan bir kişi olarak devletin koruyuculuğu olarak  müzeler de dahil olmak üzere 65 ve üstü vatandaşın ücretsiz şehir içi otobüs ulaşımın ücretsiz olduğu birçok ülkede tüm ulaşımın herkese ücretsiz olduğuna kısmen benzer bir yaklaşımla uçaklardaki yüzde indirimi ve trenlerde dahil olmak üzere bu devletin ya da özel sektör ün her türlü meşakkatini çekerek yahu sanki bu emekliler ellerindeki zarflardan yarısı görünen kapkaranlık 'röntgen' filmleri, MR CD leri ya da tam kan sayımı sonuçlarının PDF dökümleri ile gezmeyi sanki bu yaşı beklemek için adet edinmiş gibi ve bunu kader kabul etmiş 65 lik emeklilere 'ne yani çalıştın da maaşını almadın mı sanki?' söylemleri içinde onun, bunun ve de şunun emeklisi tüm dünyada bu arada bizim ülkemizde de fink atarken, oraya buraya euro/dolar saçarken ara sıra şehreminin otobüslerine bindiklerinde ellerindeki kartlarla otobüslerde bilet yerine geçen elektronik aygıtlarına tuttuklarında ücretsiz seyahat edeceklerinin sadece şoföre değil de bütün otobüs yolcularına duyuracak şekilde yüksek desibelli olarak 'seeeeerbest' diye bağırtan kartlar kullanırlardı.

Ancak bu kartların nasıl oluyor da o ekranı dikdörtgenimsi olan cihaza sadece şoförün duyması gerekli iken diğer kart sahiplerinde olduğu gibi 'seeeeerbest' diye bağırtarak belki de bu ulaşım araçlarında yüze yakın kişinin meraklı bakışlarına mazhar olunarak  bu kartın kendilerine verilmesini kendileri sorgulamazsalar da bunları üzerlerine lazım olmasa da sorgulamak isteyenlerin çokluğuna hayret edecek şekilde kartın varlığını kabul eden veya varlığını takan ya da hükmünü dinlemeyenlerden illallah demişlerdi.  Bu kartı kanuni bir hak olarak veren kurumlar mı sanki suçlu kullanan mı suçlu da 'seeeerbest bağırttırdıktan sonra körüklüsü de olsa trene benzer upuzun koridorunda yankılanan sesten sonra pek de masum olmayan bakışlara neden muhatap oluyorsun' düşüncesi içindeyken ve de bu kartları veren kurumların yaptıkları sözleşmelerde taşıma ücretlerine yakın ve yakışır bir maliyet uygulatarak neden ekonominin gereği olarak maddeler bulunmaz ki, yazılmaz ki sanki? diye düşünürken ya da kartı kullananlar bir sınıflandırmaya tabi tutularak vatandaşa verilmesi sağlansa da 65 i aşıyor olsa da alınan maaşa göre verilebilecek bu kartlara belirli bir yüzde orantı uygulanarak bir tasnifleme yapılabileceği 'ne şiş yansın ne kebap' misali ekonominin gereği olarak görülebilir.

... 'ne menem şeymiş bu 65 sayısı, 64 olsa anlayacağım 2 üzeri altı eder, sayısal elektroniğin, bilgisayarların kutsal rakamıdır 64, bir zamanlar 64 Kbps iletişimin ise baş tacıydı. Ama bu 65 ne ola ki?  'Hindistan'ın meşhur tavuk etine dayalı yemeği Paneer 65" veya "Gobhi 65" i mi , yoksa 'safir jübile' olarak kabul edilen birçok ülkedeki kraliyet ya da saltanatın önemli bir yıldönümü olarak 65, yılın kutlanmasından mı geliyor ama biliyor ki hastanelerde şu 'geriatri' denilen sağlık ile ilgili bakım hizmetlerinin 65 inden sonra başladığını ve bu kelimenin anlamının da yaşlılık olduğunu bilerek bu serzenişleri içinde 65 yaş üzerinin Türkiye'deki istatistiki değerlerinin 2024 yılında %10,6'ya yükselmesi ve nüfusun 2024 yılında %44,6'sını erkek nüfus, %55,4'ünü kadın nüfus oluşması ile toplam  9 milyon 112 bin 298 kişiye ulaşmasında dair enflasyonu düşük olmasını sağlayan ortalığın güllük gülistanlık olduğunu öngören tüiğin enflasyona dayalı maaş hesabından vazgeçtim ama bari bu istatistikleri doğru olsun diye içinden geçirerek düşüncelerine dalmışken ve de diyerekten, bu düşünceleri beynimin en ücra köşelerinde değerlendirirken sanki bayram günleri şehreminin tüm resmi otobüsleri ücretsizken özellerine hiç bayramın uğramamış olması gibi olmaları ve dini-milli bayramlarda bile 'seeeeeerbest' diye bağıran elektronik kart okuyucuları bir yana  bu kart hamili kişiler otobüs durağında beklemekte olan beyaz saçları ile nam salmış kişiler olarak otobüs şoförlerinin çılgın bakışları altında özel olan şoförlerinin senin 'serbeeeeeeest' diye 'bizim aleti bağırtan kartın olduğunu bilseydim durmaz, seni de bu otobüse almazdım ya demesini mi' yoksa durakta beklerken şoförün beyaz saçlarından anladığı, küçük şehirlerde ise yüzünden tanıdığı 65 lik koca çınara karşı hemen yanında seyahat eden yolcuların da duyacağı şekilde 'binme ulan, buna binme, sonrakine bin' diyerekten ya da beyaz saçlarından anladığı/tanıdığı 'seeeeerbest' bağırtan kartlı yolcu olarak bildiği yolcunun beklediği durağı es geçmesini mi dersiniz  yoksa resmi olanının  sanki babasından miras kalmış otobüsmüş gibi davranarak 'seeeerbest' kelimesini duyar duymaz kart hamiline çılgın bir bakış fırlatmasını mı düşünerekten,

M. İzgü'nün meşhur hikayesi olan otobüste kitap okuyan bir yolcunun kitap okuduğu için başına gelenleri hatırlayarak, içinden bir 'lâ havle...' çekerek,  durağa dörtlülerini yakarak duracağını haber vererek gelen otobüse binme sırasını beklerken kindar bakışlara muhatap olmamak için aradan sıyrılmak gayesiyle öğrenci ya da gençlerine arasına karışıp ta 'serbeeeeeest' diye 65 desibellik bir sesin 'yükseltilmiş bir ses olduğunu bilerekten' ve de bilmem kaç desibel yükseklikteki İSG (İş Sağlığı ve Güvenliği) kurallarına göre 85 db üzerindeki sesin işitme kaybına neden olacağı yazılıyken ölçülmez ama sanki bu dolaylardaki yüksek bir ses ve volüm ile bütün otobüstekilerin kızgın bakışlarına mazhar olduktan sonra arada bir otobüsteki elektronik kart okuyucunun emeklinin elinde ekranına doğru tuttuğu elektronik cihazın kartı tanımaması ya da görmemesi mi ne 'zııırrrrrt' diye ses çıkaran o kart okuyucuya kartını 'seeeeerbest  diye bağırtarak okuttuktan sonra bulabilirse 'sanki kendisi bindiği için bir  yana bir bu yana sallanır' şekilde ancak doğal olarak otobüsün yapısı budur deyip otobüsün içinde düşmeden güneş ışınlarına maruz kalmayaraktan tam bir koltuğa oturacakken şoförün zaten süspansiyonu olmayan bol gürültülü kazık yutmuş gibi bu otobüse binen terlerde terler diyerek bir o yana bir bu yana direksiyonu çevirmesi ile anlaşılan bir ringdeki boksör gibi bizim emekli salınarak, bir o yana bir bu yana sallanarak, iyi ki fizik derslerinde momentum teorisini öğrenmişti unutmamıştı, ne olacak ki emekli kendi ağırlığını düşme hızı ile çarpınca momentumunu bulabilirdi, öğrenmişti ama şimdi ki yaşlarında ona karşı duracak otobüsün bir o yana bir bu yana döndüğünde hala ayakta olduğu için  dönme hareketi yaptığında kendinden uzağa doğru bir dış kuvvet olarak bilinen  bir merkezkaç kuvveti de yoktu ya otobüsün her manevrası ile oluşan merkezkaç kuvvetine karşı bir momentum ile karşı koyaraktan otobüsün içinde düşmesine ramak kala emeklinin hatırladığı yahu geçenlerde bir emekli de bu yüzden fıtık olmuştu da emekli o hastaneden bu hastaneye koşarak ameliyat olmuştu da nihayetinde kurtulmuştu mu hala kendisinden bir haberimiz yok ama bazen bu hırçınlıkla bir durakta da elinde kart olduğu malum beyaz saçlı bir emeklinin üzerine otobüsü sürmesini gördüğünde ise,

Bu kadarına da pes diyerek sorunun ve sorulması gereken sorunun kartı veren mi, kanunu çıkaran mı yoksa kullanıcının mı suçlu olduğunu ama sonunda günah keçisinin elinde bu 'seeeerbest' diye bağıran karta sahip yolcunun suçlu olduğuna tüm taraflar kanaat getirip de bir de bu kartın iyi ki Türkiye'deki bütün belediye otobüslerinde geçen adı Türkiye kartı olanına sahip olmadığına şükrederek  bunu sorgularken, yahu şu kişi başına 100 bin dolarlarda geliri olduğu için şehir içi taşımacılığın ücretsiz olduğu Lüksemburg'da yaşasaydık ne olurdu diye düşünerekten, 'serbeeeeeest' diye otobüsün en ücra köşesinden dahi sesi duyarak bütün yolcuların bakışlarına mazhar olan bizim 65'lik emeklinin Mozart'ın ünlü Saraydan Kız Kaçırma operasındaki gibi otobüslere binmekten kaçası geldiğini söyleyerek şehir içi ulaşımı ellerinde kart olmadan 'seeeerbest' bağırttırmadan her bir yolcusuna açan her yolcusuna günaydın diyerek sanki evine gelmiş gibi karşılayanlara nispet, şehreminin asil ve vakur şoförlerini candan kutlamak isterim.

ARKEOTEKNO