Bugün dahi bu inanca sahip olanlar kosmos ile ilgili yapılan tüm bilimsel araştırmalara karşın kurdukları dernekler vasıtasıyla özellikle ABD' de bu inanca sahip olarak yaşamlarını sürdürürler.Geceleyin gökyüzüne baktığımızda bir dizi yıldızla beraber Mars’ ın kırmızılığı, Venüs’ün parlaklığı, ya güneşe en yakın yıldız olan Proxiam Centauri ın içinde bulunduğumuz Samanyolu galaksinin ne olduğunun anlaşılmasına yönelik bugünlerde yapılmakta olan çalışmaların tarihsel kökenleri oldukça ilginç çalışmalara dayanır. 

Newton' un başlangıcı olmayan sonu da olmayacak evren görüşüne (1600) karşın  Belçikalı Lemaitre  (1894–1966) yıllarında evrenin ilk kez bir kozmik yumurta veya ilkel bir atomdan oluştuğunu ileri sürdü. 1920 yılında bir grup bilim adamı ile Lemaitre evrenin güneşten 30 misli daha fazla bir alana sahip olarak 20–60 Milyar yıl arasındaki bir sürede patlama ile oluştuğunu ileriye sürdü. Hemen hemen aynı yıllarda Amerikalı Edwin Hubble (1889–1953) evrenin sürekli genişlediğini ve evrenin içinde sayılamayacak miktarda galaksiler olduğunu ileri sürmüştü. Hubble 100 inç lik Hooker teleskobu ile Kaliforniya’daki bir rasathanede galaksilerden yansıyan ışıklar üzerinde araştırmalar yaptı. Newton’ dan bu yana ışığın bir prizmadan geçişi ve renk spektrumunun oluşumunu galaksi üzerindeki yıldızlardan yansıyan ışık seviyesinde ilk kez gözlemleyen Hubble, bu deney ile gezegenlerden yansıyan farklı renklerdeki ışıkların farklı atomlardan oluştuklarını da ortaya koymuş oldu. Hubble 1920 ve 1930 yılları arasında yapmış olduğu gözlemlerde dünyadan uzaklaştıkça gezegenlerin kırmızı ışığa doğru kayan bir profilde ışık yaydığını buldu. Öyle ise gezegenlerin kırmızıya doğru ışığı kaydırması onların dünyadan giderek uzaklaşmasının bir ispatıdır. Bu durum Hawking’ in ileriye sürdüğü paralel evrenler ile de uyumluydu.

Doğada her şeyin bir çifti vardır teorisine ise güneş uymuyordu. Güneşin neden bir eşi yoktu? Uzaklaşan cisimlerin yaydığı kırmızılığın nedeni güneşten kaçış olarak nitelendirilebilir miydi? Yoksa güneş doğanın genel kuralı olan bir eş bulmak için mi kendisi ile birlikte bütün galaksiyi peşinden mi sürüklüyordu? Güneşin bu seyahati sırasında peşinden sürüklediği galaksi ile birlikte evren de genişlemekteydi. Kırmızı renk spektrumunda en yüksek frekans ve en düşük dalga boyuna sahip olarak spektrumunun en sonunda yer alan bir renk olarak uzaklaşan cisimler güneşten aldıkları ışınları dünyaya kırmızı ışık olarak en yüksek frekanslarda arza yansıtıyorlardı. Güneşin kendisi de uzaklaşırken ufukta kızıla dönmesinin nedeni buydu. 1940 yılında Hoyle, Cambridge Üniversitesinden Bondi ve Gold ile evren hakkında yeni bir model olarak olarak genişleyen evren modeline karşı ‘Steady State’ ‘ sabit durum teorisi’ ni önerdi. Standart Model olarak da bilinen bu modele göre evrenin bir başlangıcı olmadığı gibi sonu da olmayacağını öne sürüyordu. Daha sonra felsefe alanında materyalistlerin öncül fikirlerinin oluşmasına katkı sağlayacak bu görüş evrenin durağan bir yapıda olduğuna yönelik karşıt bir fikir olarak filozofların esin kaynağı oldu.

Hoyle’nin fikirleri ‘C-Alanı’ olarak ‘creation field’ olarak evrende maddenin tanımlanması için kullanıldı. C alanı aslında  boson lardan oluşmaktaydı. Bu alan içinde bosonlar birbirlerine enerjilerini aktararak maddenin oluşmasına neden olmakta ve kütleler oluşmaktaydı. Dolayısıyla C alanı içinde birbirleri ile etkileşime giren bu parçacıklar dışarıya doğru bir enerji patlaması yaparak aynenBing Bang etkisine benzer bir enerji yoğunlaşması yapmaktaydı.

Bununla beraber İngiliz Astrofizikçisi John Gribbin bu teoriye karşı yerin çekim gücünün maddeyi sıkıştırması sonucunda C alanının dışarıya doğru yeni parçacıklar atarak maddeyi oluşturduğuna dair karşıt fikirler öne sürdü. Gribbin yer çekim gücünün bu alanı sıkıştırması ile dışarıya atılan atomlardan oluşan maddenin aynı zamanda evrende %72 oranında da bir dark energyoluşturduğunu ileriye sürdü. Dark Energy maddenin görünmez yapısı olarak evrenin büyük bir yoğunluğunu oluşturuyordu.  Bu durum standart model tartışmaları üzerindeki şüphenin daha da artmasına neden oldu.

Arno Penzias ve Robert Wilson Bell Araştırma Laboratuarlarında 20 foot luk antenleri ile Samanyolu galaksisinden Bing Bang sonrası elektromagnetik sinyalleri yakaladıklarından sonra 1978 yılında Nobel ödüllerini aldılar. Bing Bang ın yansıması olarak da bilinen bu kozmik sinyaller daha sonralarıyaratılıştan sonraki kızıllık (the afterglow of Creation)  olarak adlandırılacaktı.

Kaynak: https://physicsnow.wordpress.com/2013/06/10/international-team-on-keck-observatory-strengthens-big-bang-theory/

Büyük patlamadan sonra evrenin düzenli bir şekilde genişlemeye devam etmesi yayılan kozmik radyasyonun hep aynı sıcaklıkta 2,7 Kelvin derece olması ile 
açıklanmaktadır. (0 Kelvin -273,16 santigrad (C )). NASA nın COBE (Cosmic Background Explorer)  uyduları evrenin orijini konusunda günümüzde bu radyasyonun ölçülmesi için önemli çalışmalar yapmaktadır. Televizyonunuzda oluşan görüntünün üzerindeki %1 oranındaki karlanma bize 13, 8 milyar yıl önce büyük patlamadan geriye kalan radyasyon artıkları olduğunun göstergesidir.

Elealı Zenon ekolu felsefi yaklaşımı olan Stoic  (Bu ekole göre kişi sabırlı olma zorundadır, evrenin de uzun bir sürede oluşumu bu sabrın ifadesi olarak yerini bulmaktadır) görüşe göre evrenimiz bir ateş topu olan bir ekpyrosis(alevlenme) oluşturarak bugünkü yapısına ulaşmıştır. Peki, evren oluşurken bu yapı içinde zaman ve bu oluşuma yol açan atomik yapıya dayalı matematiksel model nasıldı?

Bu model yandaki tabloda özetlendiği gibi bir oluşum süreci izleyen evren için kuantum fiziği terimleri ve tanımlamaları ile açıklanabilir. Adına kuantum uzunluğu da denilen Planck Uzunluğu sabiti 1.6 X 10 exp (-35) m yaklaşık olarak bir protonun çapının 10 üzeri 20 de bir değerine tekabül etmektedir. Protonun en küçük ölçülebilir değeri olan bu değer bugün de ölçülebilen en kısa uzunluktur. Kuantum Zamanı denilen ve Planck zamanı olarak da bilinen değer ise 10 exp (-43) saniye değeri olarak ölçülebilen en kısa zaman anıdır. Bu süreden daha küçük bir süre yoktur. Bu rakamsal değerler protonların oluşturduğu 10 exp (94) gram lık bir kütlenin yaklaşık 1 santimetreküpe sığabildiğini, evrenin ise 10 exp (-34) saniye kadar bir süre içinde oluştuğunu gösterir.  

Fizikçi Neil Turok, 1995 yılında patlamadan sonra oluşan evrenin aslında daha önce var olan evrenlerin bildiğimiz Büyük Patlama zinciri içinde yukarıdaki tablodaki gelişimi göstererek oluştuğunu öne sürdü. Bu teoriye göre atom parçacıkları Şekil 1 de görüldüğü üzere önce bir sicim (string) haline gelerek 2-3 boyutlu katmanlar oluşturmuş ve bu katmanların birbirleri ile çarpışarak kinetik enerji kuark, elektron, foton..vs gibi parçacıkları oluşturmuştu.              

     

 

 

 

Şekil 1 Neil Turok’ un sicim teorisi        Şekil 2. Evrenin formülü

Bundan sonraki süreç ise artık uzayda artı yüklü protonlar ve eksi yüklü elektronlardan oluşmaktaydı. Fotonların etkisi ile daha sonra elektron ve protonlar birleşerek canlıların yaşamında en önemli yer tutan DNA yı oluşturan Hidrojen atomunu oluşturmuşlardı. 

Bütün bu süreç içinde Schrodinger, yazmış olduğu denklem ile yapılan bütün bu çalışmaları tek bir dalga  boyu olarak Şekil 2 deki gibi evrenin formülü olarak ifade etmiştir.

 S. Vedat Karaarslan 

 KAYNAKLAR

[1]  Craig, G. Y. and E. J. Jones. A Geological Miscellany. Princeton University Press, 1982.