Arkeolog Alfred Watkins (1855-1935) İngiltere'de olması muhtemel Roma yolları çalışmasını yaparken antik çağlardan bu yana insan yerleşimlerindeki yol ve binaların seçilmesinde dünyanın enerji yolları üzerinde inşa edildiğini tespit etti. Watkins bunun nedeninin manyetik enerjiden maksimum seviyede yararlanılma isteği olmasından bahsederek bu yollara Ley Enerji yolları adını verdi. Günümüzde de anlıyoruz ki bu enerji yolları insan vücuduna zararlı yersel ışınlar ve bunları kompanze ederek vücuttaki enerjiyi sıfırlayan göksel ışınların elektromanyetik olarak dalgalar olarak dünyayı etkisi altına almış olmasıdır. Bugünkü bilgilerimiz bize yerin 60 Km derinliğinde bulunan yeraltı suları, maden ve kömür yatakları ve çatlaklarda bulunan negatif yüklü elektromanyetik dalgaların pozitif yüklü yıldızlara ulaşıncaya kadar krom nikel alaşımları ve v2A olarak tanımlanan çelik dışında tüm biyosferi geçerek yıldızlara kadar ulaşma yolunu izlediğini göstermektedir. Bu yersel ışınların yoğun olduğu bölgelerde bu ışınlara maruz kalan insanların vücutlarını dik tuttuğu takdirde göksel ışınlar ile bunları dengeleyecek olması sonucunda nötr enerji ile dolu olmaları ile birlikte bu enerji yolları üzerinde inşa ettikleri binalar ile insanları buraya toplayarak bir nevi onları enerjiyi deşarj işlemlerine maruz bırakmış olmaları ley enerji yolları üzerindeki yerleşimler arasındaki hisse dayalı matematiksel oranları kurmuş olabilecekleri düşünülebilir bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. [1] 

Bu enerji yollarından bir tanesini de aşağıdaki haritada görüleceği üzere Nazca- Giza Ley Hattı olarak kırmızı renk ile çizilerek bir gizemli üçgen olarakAlaska' ya (Kuzey Kutbunun en uç noktası olması nedeniyle) uzatılarakbelirlenmiş. Günümüzde Nazca (Peru) çizgileri olarak bilinen geometrik desenlerin Mısır Giza Keops Piramiti ile aynı ley hattı üzerinde olması buradaki kültürler ile antik Mısır kültürleri arasında olabilecek bazı matematiksel ilişkileri de ortaya koyduğu düşünülmekte... İnsan vücudundaki elektromanyetik alan, ışığın elektromanyetik radyasyonu içinde yer alan ışık zerreleri yoluyla oluşur. Buna bir örnek mıknatıslardaki çekim gücü elektronların hızla dönerek zıt kutuplu manyetik alan oluşturmasıyla gerçekleşmesi gösterilebilir. Tüm evrenin pozitif ve negatif yük dengesi nötr hale geldiğinde insanlar bundan etkilenmezler. Ley Enerjileri üzerindeki bu merkezlerin de bu nötr alanların maksimum olduğu alanlar olarak insanların kendilerini en rahat olarak hissedecekleri alanlar olma olasılığı, enerji yolları teorisini destekler.

Keops Piramiti, günümüzde Mısır’ın başkenti Kahire'nin bir parçası olan Giza’yi çevreleyen antik “Giza Mezar Kenti” nde bulunan Kefren ve Mikerinos ile birlikte üç anıtsal piramitten en eski ve en büyük olanıdır.  Firavunlar ile rahipler sınıfı arasındaki bir rekabetten dolayı inşa edildiği ve inşası sırasında Firavun'un kendi kızını dahi feda ettiği söylenir. Astrofizik kurallarını da zorlayarak Keops Piramidi' nden başlayarak dünyayı sarmalayan  gizemli bir çizgi ile birlikte kraliçe odası (tanrıça İsis) Sirius yıldızını, kral odası ise (kral Osis) Orion yıldızı ile eşleştirilir ve buradan dünyanın karaya en uzak adası olan Paskalya Adasına kadar uzanmakta olduğu düşünülmekte. Antik Mısır' da gökyüzünün en parlak yıldızı olduğu bilinen ve bir diğer adı da Köpek Yıldızı olan Sirius yıldızı yükseldiğinde kraliçe odasına aydınlık düşer ve rahip bu ışık ile ritüelini icra ederdi. [2]


Dünyanın manyetik alan çizgilerinin her yıl 40 Km (+) ve (-) alternansa kaydığını da düşünerek bu kutsal çizgiler inşa edilen antik yerleşimlerin sırları bugün 'ley' çizgileri olarak bilinen modern jeofizik hatları ile de uyumluluk gösterir. Bu enerji yolları dünyanın aurası ve sonuçta elektromanyetik etkileşim olarak insanın aurasını oluşturur.

Rand Flem-Ath, Colin Wilson’la birlikte yazdığı 'The Atlantis Blueprint' adlı kitapta Giza ’nın dünyadaki önemli gizemli yerlerden biri olduğunu ve bu özelliğe üstündeki yapıtlardan değil, coğrafi konumundan dolayı sahip olduğunu söyler. Giza' nın bu coğrafik konumu coğrafik konum belirlemede en önemli olan ana boylam kavramını başlangıç meridyeni olarak Greenwich' in kabul edilmesinden önce Giza' nın başlangıç meridyeni olmasını dahi gündeme getirmişti. Flem Ath, binlerce yıl önce bir nevi deniz kavimi olarak yaşamlarını sürdüren insanların ileri teknolojiye sahip olduklarına inanıyor ve Atlantis'in de M.Ö 9600 yıllarında yok olması sonucunda bu felaketten kurtulanların yukarıdaki haritada görülen bu gizemli enerji yolları üzerinde Nazca, Giza, Ankgor gibi günümüze kadar ulaşan arkeolojik eserleri yaptıklarını ileriye sürüyor. (Quito, Kartaca, Babil,Tiahuanaco, ve Stonehenge yerleşim yerleri de bir hat üzerinde değerlendirilebilecek yapılar olarak araştırma konusudur.)

Bu antik gizemli ekvator kuşağın matematiği ise bir hayli ilginçtir.

Burada tanımlanan  Ankgor (Kamboçya), Nazca (Peru)  ve Giza (Mısır) arasındaki üçgen matematiğini öncelikle görelim. Bu üç kent arasında inşa edilen yerleşimler arasında matematiksel olarak altın oran mevcuttur. (Altın  Oran: 1.618) Altın oran göze en hoş görünen ve antik çağdan bu yana kullanılan her çizime, heykele, binalara ve yazılara uygulanabilen önemli bir ölçektir. Altın Oran, ayçiceğin tohum kısmındaki tanelerin saat yönünde kıvrılı olanlarının ters yönde kıvrılı olanlarının sayısına oranıdır. Bu kavram aynı zamanda philotaxis (filotaksi) olarak da bilinen gövde üzerinde yaprakların diziliş biçimini de tanımlar. Kozalaklar için de böyle bir oran vardır ve salyangozların kıvrımında da bu oran yer almıştır. Bu terimin latince karşılığını ilk kez Leonardo Vinci 'Aurea Proportionem' olarak kullanmıştır. Phidia antik Grek heykeltraşcılığında da bu orandan yararlanmış ve Parthenon'un yapımında bütün oranlar 1.618 katları olarak kullanılmıştır. Ünlü gök bilimci Kepler Pisagor' un ünlü formülü ile birlikte bu oranı matematiğin iki büyük keşfi olarak tanımlar.

Ankgor (Kamboçya) dan Giza (Mısır) Keops piramitine olan uzaklık 4754 mil dir. Altın oran değeri 1.618 değeri ile 4754 mil değeri  çarpılırsa Giza ile Nazca arasındaki 7692 mil olan uzaklığı bulunur. 

Eğer bu değeri yani 7692 mil değerini tekrar altın oran değeri olan  1.618 ile çarparsak 12446 mil olan değeri yani Nazca ie Angkor arasındaki uzaklığı buluruz.

Nazca ve Giza arasında çizilen bir doğru ile dünyanın en uç noktası olan Kuzey Kutbundaki Alaska'ya doğru çizilen bir üçgenin taban açılarının her biri 51.8 dereceye karşılık gelmektedir. Bir piramid görüntüsü veren bu üçgenin 51.8 derecelik taban açılarının değeri  Mısır'daki Keops piramidinin taban açıları değeri olan 51.8 derece ile aynıdır..

Piramidin kendi matematiğinde ise taban uzunluğu 440 cubit (1 Cubit= 0.524 m) olan değeri yüksekliği olan 280 cubit değerine bölünürse bu değer Π/2 değerine eşittir.

Şimdi eğer Alaska-Nazca-Keops piramiti arasında çizilen üçgendeki yükseklik değerini 2 Π =6.28 ile çarparsak Nazca-Giza arasındaki uzaklığın 4 katı olan 4x 7692= 30768 mil elde edilir.

 
Aynı yaklaşımı Keops Piramiti için yaparsak:  Piramitin Yükseklik Değeri İçin  (280 cubit x 6.28 = 1758.4) Taban değeri  (440 cubit  x 4  = 1760) bulunur.

SONUÇ: Nazca (Peru), Angkor (Kamboçya) ve Giza (Mısır) arasında bugün dahi bir çok eserde oransal ölçek olarak kullanılmakta olan yüzyıllardır bilinen Altın Oran (1.618), bu antik gizemli merkezler arasında uzaklık olarak Angkor-Giza, Giza-Nazca ve Nazca-Angkor arasında vardır. Bu merkezler arasındaki uzaklıklar altın oran olan 1.618 ın katlarıdır. Aynı Ley Enerji Hattı üzerinde bulunan Nazca ve Giza daki tapınakların birbirlerine olan uzaklıkları ve dünyanın en uzak uç noktası olan Alaska arasında çizilen üçgenin taban açıları eşittir. (51,8 Derece) Keops Piramitinin yükseklik değerinin 2 Π katı (1758, 4 cubit) piramitin taban uzunluğunun 4 katına (1760 cubit) yaklaşık eşittir, aynı şekilde Nazca ile Giza arasındaki uzaklığın 4 katı ( 30768 mil) bu uzaklığın Alaska'ya olan uzaklığın 2 Π katına (30694 mil) eşittir.

S. Vedat Karaarslan 

KAYNAKLAR: 

[1] Wilton Kullmann, God's Celestial Rays, Ennsthaler Verlag , 1991 

[2] David Hatcher Childress, the Incredible Sciences of the Ancients, Adventures Unlimited Press, April 2000 

[3] Afrika'da yaşamakta olan DOGON adlı Libya'dan Mali'ye göç eden bir kabilenin (m.ö 3200) yılında Sirius B nin ilk, Sirius A ve C nin ise sonra oluştuğunu A ve B Sirius yıldızlarının birbirleri etrafında 50 yılda bir yay çizdiklerini biliyorlardı ve Sirius B nin 1 cm3 ünün ağırlığının 33 ton olduğu bilinmektedir.