GÜMÜŞHANE ARKEOLOJİSİNDE 'KARAZ' KÜLTÜRÜ VE KAFKAS DİLLERİ

S. Vedat Karaarslan Arkeolog- Y. Mühendis

Tarihimizin kökenleri uzun yıllardır Çin, Moğol ve Rusların insafına kalmış görünüyordu. Çinli tarih yazıcıların 24 sülalesinin bir önceki sülale kayıtlarını tuttuğunu bunun içinde bizim de hala araştırıl(a)mayan binlerce kaynak bilgi olduğunu, Moğolların ise 'Orhun Abideleri' ni neredeyse sahiplenmeleri, Rus steplerinden kalan kurganlarımızın ise yine onların müsaade edecekleri oranda incelerek arkeoloji dünyasına ne zaman kazandırılacağını hala merak etmekteyiz.

Buna örneğin ABD deki Metropolitan Müzesindeki Orta Asya kökenli eserlerin nasıl yorumlanması gerektiğine yönelik akademik incelemeler yapılmamasını, Saint Petersbourg'daki Ermitaj Müzesinde  sergilenen İskit eserlerinin arkeolog ya da tarihçilerimizce ne zaman yayın haline getirileceği, Puşkin Müzesindeki Troya eserlerinin iade edilmesi konusunda neden uluslararası bir hareket düzenlenmediğini de ilave etmek gerekir.

Unutmadan Schliemann tarafından Almanya'ya kaçırılan ve II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin toprağın altına gizleyerek gömdükleri ve Rus orduları tarafından bulunarak Rusya'ya götürülen Troya eserlerini de Almanlar da kendi hakları olduğu için geriye istiyorlar(!) Bize de şimdi Troya antik kentinde bulunan ve adına izafeten adlandırılan arkeolojik teamüllere uyulmadan Schliemann tarafından amatörce kazılan Schliemann Çukuru (trench) kaldı.      

SCHLIEMANN ÇUKURU (TRENCH) / TROYA

Bu sorunların aşılmasına yönelik çalışmalar, Türkiye arkeolojisinin temel sorunları olarak propagandaya dayalı bir kültürel etkinlik olarak görülmelidir.  

Araştırmalar, Doğu Karadeniz Bölgesinde Gümüşhane' de Paleolitik, Mezolitik ve Kalkolitik Çağ'da herhangi bir buluntuya rastlanmadığını ortaya koyarken Katip Çelebi' nin Cihannuma adlı eserinde Gümüşhane adının Urla olarak adlandırılmasına yönelik adlandırmanın Urartulara kadar uzandığını kanıtlayacak herhangi bir esere bugüne kadar rastlanılmamıştır. Bu olmadığı anlamına gelmemekte araştırmalara açık bir alan olarak bu konu daha fazla araştırılmayı beklemektedir.

Ancak bölgedeki en eski yerleşim olarak arkeolojik açıdan siyah renkli boyalarla bezenen vazoların genel adı olan Karaz kültürünün Karaz, Pulur ve Güzelova Höyüklerinde bulunan seramik parçalarının kronolojik olarak uzandığı tarihin Kalkolitik Çağın sonu ve Erken Tunç Çağı'na kadar uzanan bir öyküsünün olduğunu ortaya koymaktadır.Karaz, Erzurum'un kuzeybatı bölgesinde bulunan ilk kazıları 1942-44 yılları arasında Türk Tarih Kurumu tarafından yapılan bir yerleşimdir.

Nitekim DTCF'den arkeolog Prof. İ. Kılıç Kökten Samsun Dündartepe Höyüğü'nde bulduğu ve adına Farsca'dan dilimize 'tahıl' ın karşılığı olarak geçen daha sonraki bir adlandırma olarak 'Çeç' denilen mühürler, erzak ve gıdaların koyuldukları torbaların ağızlarının mühürlenmesi için kullanılıyordu. (aşağıda)

 

Günümüzde Bayburt ilinin Demirözü ilçesine bağlı 'toprak kale' anlamına gelen Pulur (Gökçedere) köyünde bulunan pişmiş topraktan yapılma astar boyalı ve perdahlı mührün damga vurulacak kısmında 'T' şeklinde bir motif bulunmaktadır. 

Bütün arkeoloji bilim çevresinin kabul ettiği husus m.ö.3 binin son çeyreğinde yaşayan ve ilk kez Anadolu'da Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ortaya çıktığı buluntularla tespit edilen bir Asyatik topluluk olan ve agülatif (eklemeli) dil gramer yapısına sahip Hurriler ile Karaz Kültürü (Kura-Aras Kültürü olarak da bilinir.) arasındaki ilişki, Pulur Höyüğü'nde bulunan bu mühür ile birlikte Gümüşhane bölgesinin en eski tarihinin Hurrilere kadar uzandığını gösterir. Hurriler de Urartular gibi Kafkaslar üzerinden Anadolu'ya girmiş bir Nostratic topluluktu.

Peki kimdi bu Hurriler?

 

Diakonoff ve Starostin Hurri-Urartu (HU) dilinin Doğu Kafkasya dil ailesi grubu içine sokarken, Kassian HU dilini Çin-Kafkas dil ailesi grubu içinde Türkçe ve Kuzey Amerika Yerlileri, Eskimo, Japoncanın da bulunduğu Yenisey-Burushaski dil grubu içinde olduğunu bildirir.

Nitekim Iurii Mosenkis, Hurrice 'atai' kelimesinin Türkçe'de 'ata' 'father' anlamına geldiğini bildirmiştir. Yukarıda görülen Urkesh ve Nawar Kralı Atalshen tarafından yer altı tanrısı (hawalum) Nergal'e adanan ve günümüzde Paris Louvre Müzesinde bulunan m.ö. 2000 yılına tarihlenen Urkesh Kraliyet yazıtında 'bu tableti yok edenin Şamaş ve İştar tarafından tohumlarının yok edilmesine' yönelik bildirimde bulunan kral adının 'Atalshen' olarak Türkçe olduğu anlaşılmaktadır. Yine Hurriler gibi eklemeli (aggulative) dil aile grubuna dahil olan Sümerce ile ortak kelimeler ise köpek, el, ciğer, et, yağmur gibi ortak kelimeler tespit edilmiştir. 

TÜRKÇE             SÜMERCE          HURRİCE  

Köpek                     Ur                        Ervi 

El                            Şu                        Şu-ni

Ciğer                 ur ⟨UR5⟩                   Ur- mi

Et                      uʒu ⟨UZU⟩              uʒu ⟨UZU⟩

Yağmur            šeŋ ⟨ŠEĜ3⟩             isena ⟨išena⟩

Günümüzde ise dil ailesi grupları aşağıdaki şekilde sınıflandırılmaktadır. Tablo dikkatlice incelendiğinde Hurrice, Hattice, Etrüskce ve Urartuca, İskitce gibi eski dillerin eklemeli bir dil olan Türkçe  gibi Asyatik bir dil ailesi grubu olan Altaic dil ailesi içinde olduğu görülmektedir. Diğer bir deyişle bu 4 dilin hiçbir tanesinin İndo- European dil ailesi grubu içinde olmadığının kanıtlanmış olmasıdır.  

Bütün bu ilişkisel yapının araştırılması arkeolojinin çözülmesi gereken en birincil görevleri arasında olmalıdır. 

 

ARKEOTEKNO 

[1]  http://joycebayhistory.blogspot.com/2015/01/genetic-comparision.html

[2] https://www.wikizeroo.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvVXJrZXNo

[3] https://www.wikizeroo.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvVXJrZXNo

[4] https://www.wikizeroo.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvWWVuaXNleV9kaWxsZXJp