CUMHURİYETTEN ALTAY'LARA

Miladi takvim öncesinde başlayan İran coğrafyası içinde kaybolmuş bir kavim izlenimi verdirilmeye çalışılan ilk kez Göktürkler ile başlayıp ancak ikinci kez adına Türk isminin verildiği milletin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin köklerini Sibirya’da 1713-1722 yılları arasında görev yapan İsveçli Tabbert  Stralenberg’in Altay teorisini ortaya attığı dönemlerin öncesine kadar uzatmak, arkeolojik kanıtlar çerçevesinde mümkündür. Altay adı Al (altın) ve tay (dağ) olarak  Türkçe de Altındağ anlamına gelir. Orhun Anıtlarında geçen Altın Yış ise Altın Ormanı anlamına gelir.  

Bir tarihi yanılgı olarak ortaya çıkan doğuda bulunan her şeyin Hint-Ari olarak tabir edilmesine yönelik batı merkezli tarih yazıcılığını mahkûm edecek Orhun Abidelerinde adı ilk kez geçtiği ileriye sürülen Türk adı ile birlikte bu abidelerdeki yazıtların tarihi (732) ile Göktürklerin 552-744 yılları arasındaki dönemi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edildiği tarih olan 1923 yılı arasında geçen süre olarak 1371 yılın ve öncesinin muhasebesinin çok iyi analiz edilerek resmi tarih olarak kabul edilmesi büyük önem taşır.

Japon Bilim insanı Masao Mori’nin tespitlerine göre Türk adının Türük veya daha sonraki dönemlerde batılılar tarafından Kıpçak olarak adlandırılmasındaki tartışmaların içinde olunmasına karşın günümüzde Türk toplulukları olarak bilinen halkların Herodot Tarihi'nde İskitler bölümünde yazıldığı m.ö. 430 tarihinden Troya’nın düşüş tarihi olan m.ö. 1184 tarihinden 5000 yıl önce yaşadığı söylenen Zerdüşt tarafından sözlerinin aktarıldığı Avesta kitabının sözlerinin, m.ö. 6184 tarihine kadar uzandığı, Romalı tarihçi Pliny, Knidoslu Eudoxus ve Aristo tarafından yazılmıştır. 

Tam da bu noktada İran coğrafyasındaki kavimlerin içinde batılı fikir adamları tarafından sanki bir ardıl topluluk gibi görülmek istenilen Türk toplulukları kavramına dair bilgiler, insanlık tarihinin en eski dini kitabı Avesta’da İranlıların en büyük düşmanı olarak Tuc’un torunu olan Zebenasb’ın oğlu et-Türk’ün yedinci kuşaktan torunu olan Afrasyab’ın, Hüsrev tarafından Urmiye Gölü arkasındaki Ganzak şehrinde bularak öldürmesi ile ortaya çıkmıştı. Avesta'da Afrasyab'ın 'Arjasp' olarak geçtiği Ali Şir Nevai'nin Tarih-i Müluk Acem (İran Padişahlarının Tarihi) adlı eserinde ise Afrasyab'ın Türk Padişahı olarak geçtiği bilinmektedir. 

 

 

Afrasyab’ın kurduğu Susa, Sakaistan, Sicistan kentlerinin günümüzdeki adı ile Sistan eyaletinin Turani bir topluluğun lideri Türk Afrasyab ile İranlıların mücadelesine tanık olur. Bunun nedeni Ahura Mazda ile karşısında Ehrimen olarak bilinen Afrasyab'ın mücadelesiydi. Turan ise Ceyhun Irmağı her iki yakasında kümelenmiş Türk topluluklarının ana yurdu olarak bilinirdi.  

Ünlü tarihçi M.d’Herbelot’un Büyük Selçuklu devletini 1037 yılında kuran Tuğrul Bey ve hanedanının otuz dördüncü göbekten Afrasyab’ın torunu olduğunu ileriye sürmesi ile Turanlıların kurucusu Afrasyab’ın kökenlerinin Kimmerler, İskitler, Partlar, Hunlar ve Türklere bağlaması ile m.ö. 550-486 yıllarında I.Darius tarafından kazdırılan Behistun Taş Anıtındaki şekliyle soldan başlayan ilk kolondaki yazıtlar Rawlinson tarafından Sakaca olduğu ortaya konulmuştu.  Babilce ve Farsca yanında ayrı bir dil olarak kullanılan bu anıttaki sondaki elleri arkadan bağlı üçgen başlıklı Sakalı İskit kralı Iskunka’nın bulunuşu İrani topluluklar ile Turani topluluk arasındaki kesin çizgiyi belirleyen bir arkeolojik anıt olarak günümüzde İran’ın Kirmanşah kenti sınırları içinde hala muhafaza edilmektedir. (aşağıdaki resim) 

Behistun kitabesi: açıklama, içerik, tarih ve ilginç gerçekler

El Mesudi’nin Göktürk Hakanını, Kaşgarlı Mahmud’un Alp Er Tunga’ya, Alaattin Ata Melik Cüveyni’nin Uygur Devleti’nin krallarının, Oğuzların Kınık Boyundan Selçuklular, Karahanlılar ve Harzemşahları, Eb’ul Gazi Bahadır Han’ın Şecer-i Türki’de 35. Göbekten Selçukluların köklerini bağladığı Afrasyab, Osman Turan tarafından ise Oğuzhan’ın soyu ile ilişkilendirilmişti.

Afrasyab’ın eski Yunan ve Roma tarihçileri tarafından sözlerinin Troya'nın düşüşünden 5000 yıl öncesine m.ö. 6184 tarihine kadar uzandığı ileriye sürülen Avesta içinde Alp Er Tunga ile ilişkilendirilmesi ile birlikte resmi tarih olarak adında bir milletin Türk adı olarak ilk kez yazılan Göktürklerden 1371 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti adı ile 29 Ekim 1923 tarihinde tescil edilmiş olması, bu süre içinde kurulan diğer devletlerin yanında Türk tarihinde yer alan asli adı ile millet olma vasfına yönelik en büyük kazanımlarından ikincisi olarak algılanmalıdır.

ARKEOTEKNO 

NOT: Yazının resmi Göktürk Üçlemesi olarak A. Çağlar tarafından çekilecek filmin tanıtım bölümünden alınmıştır.