İŞTE BİZİM DUT AĞACI HİKÂYEMİZ: DUT DİBİ NE DEMEK?

Birçoğumuz sersemletici özelliği olan sülfür gazı saldığı için altında başka hiçbir bitkinin de yetişmediği ceviz ağacının altında oturulamayacağını hatta ceviz ağacına çıkılmamasının gerektiğini, çıkanın da düştüğü zaman ‘iflah’ olmayacağını bilir de neden 'dut dibi' diye bir tabir var da elma dibi, ya da erik dibi gibi tabirlerin olmadığı aklına gelmez. Bununla birlikte Anadolu'da dut ağacının altında ya da gölgesinde oturulur da ceviz ağacında olduğu gibi nedense elma ya da erik ağaçlarının altında bahçelerdeki çimler üzerine sergi serilerek genel olarak pek oturulmaz.

Dut yiyen bülbüle dönmek deyişinde dut yiyen bülbülün ishal olduğu ve bu yüzden ötemediği şeklinde bazı durumlarda argoda 'sersemlemek' anlamına da gelen eski Türkçede adı ‘üjme’ olan dutun meyveler içinde en erken olgunlaşması kendiliğinden ya da dalının hafifçe sallanması ile ya da ceviz ağacının çırpılması gibi dibindeki serili çarşafların üzerine dökülmesi, fakirin fukaranın gıdası olması bu meyveyi, meyvelerin içinde en faziletlisi yapmasına yeter de artar bile. Buna rağmen bazı ülkelerde açıkta bulunan dut ağaçlarının olgunlaşmamış meyvelerinin zehirli olması nedeniyle yenilmesinin yasak olduğu bu nedenle bazı ülkelerde habitatı istilacı bir ağaç olarak tehdit etmesi nedeniyle dut ağaçlarının kontrollü dikilmesine müsaade edilmektedir.   

Tatar, Karakalpakların ‘tut’ dediği, Kırgızların tut ya da ‘tit’ olarak adlandırdığı dut ağacının dalına ve kökünün zarar görmesi Türklerin inanışında uğursuzluk getireceğine inanıldığı için evlerin temelinin atıldığında bir ağaç dikilmesi geleneğinde en fazla ‘dut ağacının dikilmesi’ gerçekleştirilirdi. Bir efsaneye göre, ellerindeki baltalar ile bir dut ağacının kökünü kesmeye çalışan köylülere yaşlı bir büyüğün ‘ağacın köküne dokunmayın, kesmeyin o ertesi sabah yok olur’ dediğini ve ertesi sabah geldiklerinde dut ağacının kökünün kendiliğinden toprağın derinliklerinde kaybolduğuna şahit oldukları söylenir. Anadolu’nun birçok bölgesinde dutun meyvesinin tanecikli olması hali üreme ile ilişkilendirilerek gelin olmanın simgesi haline gelmiştir.

Bazı bölgelerde ‘karadut’ olarak bilinen türün Latince adı Morus Nigra olan ancak Gümüşhane’ye özgü bir zamanlar yetiştirilen ve bir mahalleye Latince adı Morus Rubra olan ‘mordut mahallesi’ olarak adını veren, Tokat’a bağlı bir köy adı olan ‘dutdibi’ ve Adıyaman’ın ‘Tut’ ilçesinin adının kaynağı olan ağaç, Türk mitolojisinde evin ruhu olarak bilinir. Türkiye’de en fazla yetişen beyaz dutun adı ise Morus Alba olarak bilinir. Pastanecilerin en fazla kullandığı ahududu ya da frambuaz ise dut familyasına ait bir meyvedir. Ağacın yaprağından hangi türe ait olduğu anlaşılır.    

Gümüşhane iline ait ‘dut dibine yaslanırlar, çise vurur ıslanırlar, elma ile beslenirler’ cümlesi ile başlayan yıllardır söylenen türkünün dut dibinde oturulmasının ulvi güzelliği Gümüşhane ile ilgili türkünün sözlerinde gayet güzel anlatılır. Demek ki elma bile yersen ağacının yapraklarının antibakteriyel olması, idrar söktürücü özelliğinin olması, kan şekerini düşürmesi, ateş düşürücü gibi insan sağlığına olumlu etkisi nedeniyle dutun dibinde oturmak bir gelenek haline gelmiş. Bir zamanlar Karadeniz’in en iyi kemençelerinin yapıldığı dut ağacının Torul’un bahçelerindeki ağaçlardan elde edildiği, pestilin ise en iyi elde edildiği Gümüşhane yöresinin dutlarından dut kömesi, pekmezi ve kurusunun ceviz ile yenilmesi halinde ağızda çok hoş lezzetler uyandırması geleneksel olarak bilinir.

TÜİK 2017 verilerine göre Gümüşhane ilinde 16.485 tane dut ağacı ve 1.149 ton dut üretimi yapılmaktadır. Dut üretimi 1987 yılında ise 559 ton olarak gerçekleşmiştir. Görülüyor ki 1987-2017 yılları arasında çevre kirliliğinin az olması, toprağının verimli olması ve coğrafi özellikleri itibarıyla dut üretiminin en sağlıklı yapılabileceği Gümüşhane ilimizde 30 yıl gibi uzun bir zaman süresinde dut üretimi ancak iki katına çıkabilmiştir. Dut üretiminin 1988 yılında Türkiye üretiminde %0.65 ile yer alan Gümüşhane’deki üretimi oranı 8.320 ton dut üretimi yapan Malatya ilimizden on kat daha az dut üretimi olarak gerçekleşmiştir. Bu değer ise toplam 70.620 ton olan Türkiye dut üretim miktarının %0.61 değerine tekabül etmektedir.

Bu değerler bize Türkiye üretimi içinde dut ağacının sayısı aynı kalan 1988 yılında Türkiye genelinde %0.65 payı olan Gümüşhane’deki dut üretiminin 2017 yılında %0.61 oranı ile neredeyse aynı kalmış olduğunu gösteriyor.

Gümüşhane’nin Bağlarbaşı Mahallesi’nde bir zamanlar ve hala da devam eden yardımlaşma usulü (imece) ile yapılan bahçe kenarlarında iki büyük taş arasına konulan dış yüzeyi kapkara kazanlarda taze dutların üzerine su katılarak pişirilmek suretiyle elde edilen dut şırasının süzülerek yöresel olarak ‘tec’ adı verilen geniş leğenlerde azar azar un katılarak yoğrulduktan sonra şıranın katılmasıyla bir muhallebi yoğunluğunda oluştuktan sonra tekrar pişirilerek elde edilen herlenin bezlere serilerek Gümüşhane'nin olmazsa olmazı Güneşli aylarında toprak bacalarda kurutulmasından önceki hammaddesi olan ‘herle’ nin oluşumunda ‘dut’ meyvesinin kaliteli olması çok önemli bir konudur.

Evliya Çelebi’nin dut ağacının kıymıklarının buhurunun iyi geldiği hastalık olarak bildirdiği ağacın kabukları gibi yaprakların kaynatılarak içilmesinin idrar yolu hastalıklarına iyi geldiği dut ağacının yapraklarından başka bir şey yemeyen ‘ipek böceği tırtıllarının’ ipek kozalarından elde edilen ham ipek mucizesinin Türk mitolojisindeki dut ağacı kültünün oluşmasında önemli bir yeri olduğunu bilmemiz gerekir.

ARKEOTEKNO  

[1] https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2098595

[2] https://antalya.tarimorman.gov.tr/Belgeler/DUT%20YET%C4%B0%C5%9ET%C4%B0R%C4%B0C%C4%B0L%C4%B0%C4%9E%C4%B0%20DERS%20NOTLARI.pdf

[3] Geçmişten Günümüze Gümüşhane, 1990