ANKARA’NIN ULUS SEMTİNDE VAR BİR YALAN
Zaman zaman sabahın erken saatlerinde gün ağarmadan kuşların cıvıltıları altında bazen geçmişin izlerinin hâlâ görülebildiği Ankara gezilerim olur. Bunlardan bir tanesi de bir zamanlar Londra'nın Piccadilly'si ya da Trafalgar’ı, Çin’in Tianmen meydanı ne ise bizim de bir zamanlar Ankara'nın en lüks ve modernliğe adım atmak üzere filizlenmekte olan Antik Çağ’a kadar uzanan eski mimarisi ile göz dolduran Ankara’nın Ulus semtiydi
Ulus Ankara'nın Altındağ ilçesinde Milli Mücadele ruhunun yeşerdiği ilk Meclis’in bulunduğu bir semtin adıdır. Ankara’nın beyni bir zamanlar en ucuz ve fazla bir insan yerleşimi olmayan bölgesi olan ancak şimdilerde pahalılığın ve gelişmişliğin adeta simgesi olan Çankaya ise kalbinin de Ulus semtinde attığını herkes bilir. Yaşam standardı açısından birbirine iki zıt Ankara’nın yer aldığı bu iki semt (Çankaya bir ilçedir) arasındaki fark giyimden gıdaya kadar farklılaşmanın adı yürüme ritminin bozulduğu önünüzde yürüyen kalabalıktan birinin kazara ayağındaki ayakkabısına arkasından bastığınızda ayakkabısı çıkan şahsın hiçbir şey olmamış gibi işaret parmağı ile ayakkabısını tekrar ayağına sokarak arkasına bakmadan yüründüğü Ankara’nın kadim tarihinin görülebildiği yerin adıdır Ulus semti.
İşte bu Ulus semtinde yakın zamanlarda bu bölgede avlu şeklinde içinde küçük bir havuzu da olan çok miktarda lokantaları bulunan eski ama tarihi binalar yıkılmış ve bunun yerine bir bina inşaatı yapılırken yer altından Roma yerleşimine rastlanınca inşaat bir müddet durmuş ancak çıkan eserler binaların yanında açık olarak teşhir edilmek suretiyle bina inşaatına devam edilebilmiş ve bu alanın şimdiki adı ise Ulus Şehir Çarşısı adını almıştır.
Geçtiğimiz günlerde bir sabah bu Roma yerleşimini incelemek üzere ziyaret ettiğimde ve bu yerleşime bakıp ta birkaç tane de fotoğraf çekerken belli ki bu ülkede 4 milyon 574 bin 500 hanenin yani neredeyse ülke nüfusunun üçte birinin (1/3) sosyal yardımlarla yaşadığının bir göstergesi olarak günümüz ekonomik sıkıntıları altında inleyen geçim sıkıntısı çekmekte olan bir vatandaşın bu yerleşim ile benim ilgilendiğimi görüp te ‘koyun can derdinde kasap et derdinde’ misali sabah sabah bu geçim sıkıntısı içinde olmanın neden olduğu bu konulara duyarlı olduğumdan üzülecek ve bana işittirecek bir ses tonuyla nasıl bir hesap yaptıysa 'bu kadar parayı buraya gömdüler' şeklindeki sitemi altında aynı bölgede yaklaşık 40 sene öncesinde içinde ünlü tandır yemeği yapan lokantası da olan ve ortasında bir de küçük bir avludaki içinde fıskiyesi de olan havuzlu avlusunu hatırladım.
Bugünlerde yanına pek de yaklaşılmayan o zamanlar bolca tüketilen herkesin de yiyebildiği bugünlerde ise yanından dahi geçilmmeyen kaburga ve haşlama yemeklerinin çok iyi yapıldığı lokantaları olan bu avlu şeklindeki mimarisi ile kare şeklinde inşa edilmiş bir eski mimarili işyerlerini bugün düşünürken bizim kadar eskiye düşman kesilip te daha sonra eskiye özlem duyan bir millet dünyada yoktur şeklindeki habis düşünceler içinde o melun söz olan 'eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı' lakırdısını hatırlayarak ve vatandaşı elimden gelen bir şey olmadığı için içim sızlayarak duymamazlıktan gelerek eskileri restore edip te kullanmak yerine geleneksel Türk mimarisi yaklaşımı olarak buralar tek tek bu binalar yıkıma uğramasını ve adına sözüm ona tarihi Ulus Şehir Çarşısı adlı bu binaeşim inşa edilmişti.
Romalıların Ancyra yerleşimi olarak bilinen ve şehri ikiye bölen ve adı Roma Yolu anlamına gelen aslında cadde anlamına gelen antik çağlarda kuzey güney doğrultusunda şehri ikiye ayıran Cardo Maximus olan bir de yolu bulunan antik yerleşimler tespit edilmesi ve inşaatın bu nedenle askıya alınması bu yerleşim için kaçınılmaz bir olaydı.
Söz konusu bu Roma şehirlerinin genel mimarisi içinde yer alan yolun bir de kesişeni olması gerekir ki buna da Decumanus Maximus denilir. Bu yol henüz bu yerleşim içinde tespit edilebilmiş değil.
İşte sabahın erken saatlerinde Ankara'nın Ulus semtinde bu Cardo Maximus'a bakarken ve yerleşimi izlerken bir elinde Türk bayrağımız ve uzunca bir çubukla bir bayan rehber eşliğinde 30-50 adet genç belli ki Ankara'yı gezdiriyor, hemen yanındaki Zincirli Camisini es geçerek, stragrafi dediğimiz tabakaların açıkça Roma-Bizans, Selçuklu_Osmanlı ve nihayet Cumhuriyet dönemlerin açıkça görülebildiği ama yıkıntıların bir köşesine sıkıştırılan bir de bu katmanları açıklayan bir tablo bulunduğu yeri görmeden başladı anlatmaya, neymiş Ankara'nın sanki tarihi Romalılarla başlıyormuş gibi adı Ankuva'dan gelmeymiş de, bundan öncesi Hititleri Frigleri anlatmadan birden bu adın kökenlerindeki yanlışlar bir yana kentin tarihini Romalılara dayandıran ama bu arada Galatları da unutturan bir yanlış anlatım. Halbuki Galatlıların Mısırlıları yenmesi üzerine ellerine geçirdikleri gemi çapasının adının kendi dillerinde Ankyra olmasını ya da bir başka rivayete göre Ankara’da yer alan üzüm bağları dolayısıyla Farsçada üzüm anlamına gelen ‘engürü’ kelimesine dayanarak bu adın verilmiş olacağını es geçerek söz konusu rehber bu bilgileri nereden almışsa Samsun’un güneyinde bulunan Ankuva (ya da Ankuwa) adlı Hitit şehrinden Ankara’nın adının gelmiş olduğunu söyleyen rehberin bundan sonra söyleyecekleri nasıl doğru olabilir ki. Bu düşüncelerim içinde ilk yerleşimin Friglerce başlatılmış olduğu Ankara’nın Angora, Anguli, Ankura, Angoury, Angguriya ve Engürüye olarak değişim gösteren adının günümüz Ankara’sını mesken tutmuş Galatların Tektosag kabilesinden gelen adının hâlâ tartışılmaya muhtaç bir konu olduğu anlaşılıyor.
Hâlbuki günümüz Samsun ilinin güneyinde bulunan Ankuva, bir Hitit kentiydi, Bulunduğu coğrafya bu bölgede tam olarak nerede olduğu hâlâ tartışılır olsa da Ziplanda ile Ankuva arasında kutsal yürüyüşler yapılmaktaydı. Çorum ilinin Alaca ilçesine bağlı bir köy olan Eskiyapar (Tawiniya) ilçesinin de Ankuva olduğu iddia edilmişse de Ankuva (ya da Ankuwa) adının günümüzde Ankara’da bir AVM ye adını vermesi dışında Ankara’nın adının kökeni olduğuna dair hiçbir bağlantısı yoktu.
Galatlar ise m.ö. 278 yılında Ankara’ya gelmişlerdi. Sonrasında Ankara Kalesi’ni tahkim etmişlerdi. Romalıların bu yerleşimdeki eserleri yani Roma Yolu olarak bilinen yol ise en geç m.s. 1. Yüzyıla tarihlendirilmektedir. Romalılar tarafından inşa edilen bu yol kale ile Caracalla Hamamı arasında irtibatı sağlıyordu. Kalenin surları ise m.s. 217 tarihinde Roma İmparatoru Caracalla tarafından onarılmıştı.
Öncelikle Ankara adının Ankuva ile bir ilgisi yoktu. Bu adlandırma Galatların bölgeye geldikten sonra kullanıldığı ve bir Kelt kabilesi olan Tektosagların başkenti olarak günümüz Ankara’ya adını veren savaşların içinde bulundukları anlaşılıyordu. .
Rehber, bir motorun çalışması gibi yalan yanlış bilgileri durmadan anlatmaya devam ederken yanlış olduğunu bilsem de ‘doğru her zaman ve her yerde söylenmez’ beyhude sözünü hatırlayarak geçmiş tarihlerde İngilizce bir anlatım yapmakta olan başka bir rehberi ‘doğrusu budur deyip te’ uyardıktan sonra Türk olduğumu anlayıp da benimle Türkçe konuşan rehberin bana söyledikleri aklıma gelince Ulus’ta rastladığım bu rehberin anlattıkları için ya sabır diyerek ve konuya o kadar öğrencinin yanında rehberi uyarsan bir hal, uyarmasan başka bir hal, ne çare ve sabır çekerek ama burada 50 öğrenciye verilen yanlış bilgi bir gün sonra 100 e daha sonra 1000 e sonra geometrik ortalama ile milyonlara ulaşarak Ankara'nın adının nereden geldiği hâlâ bilim çevrelerinde tartışılan adının Ankuva olduğunu bütün millete yayanlar sayesinde bilgi toplumu nasıl olabiliriz ki?
Üstelik Ankara adının Atatürk'ün bir gezi sırasında yabancılara açıkladığı Orta Asya’daki Yenisey Irmağı’nın bir kolu olan Angara’dan geldiğini söylemesi bu tartışmanın başka bir boyutu olduğunun bilinmemesi de ayrı bir muamma olarak hala araştırılmaya muhtaç bir konu olarak ortada dururken.
ARKEOTEKNO
Sayfa Yorumları (0)
Yorum Bırakın