KARPUZ SEÇMENİN RACONU VE FELSEFESİ
Karpuz ya da kavun.
İngiliz dilinde birincisi ‘water melon’ diğeri ise sadece ‘melon’.
Türkçede Arapça kökenli olarak lanete uğramış, lanetli anlamına gelen ‘melun’ sözünü hatırlatan melenin kelimesinin etimolojik olarak anlamı Latin dilinde aptal anlamına gelir.
Doğrusu 'μ η λ ο π ε ́ π ω ν' yani Yunanca (μ η λ ο ν 'elma' ve π ε ́ π ω ν 'güneşte pişirilmiş, olgun kelimesinin bileşimi olarak melopepon sözcüğünden evrilmiştir. Elma Yunancada ‘μήλο’ kelimesi ‘melon’ kelimesinin evrildiği ‘milo’ olarak okunur.
Karpuz meyvesi de yuvarlak olduğu için ve değirmenlerde dönen taş kısımlardan dolayı;
‘mill’ kelimesinin de kökünü çağrıştırır.
Yunancada değirmen anlamına gelen ‘μύλος’ ile ‘μήλο’ arasında sadece (s-ς) harfi farkı
bulunur.
Eskiden aile reisi bazı babalar fötr şapkalar giyerlerdi.
O halde karpuz, sulu elmaya (milo) benzer fötr şapkası, kavun ise sadece yine elmaya (milo) benzer fötr şapkayı çağrıştırır. Fötr denilen başa geçirilen başlık ‘chapeau feutre’ kelimesinin kökeni ise Fransızca ‘feutre’ kelimesinden gelir ve ‘keçe’ anlamına gelir ki sadece eskiden kısaca atalarımızın dediği karpuz ya da kavuna benzeyen ‘fötr’ demek bundan dolayı yanlıştır ve ‘fötr şapka’ demek en doğrusudur. Sözcüğün kökeni ‘süzgeç’ anlamına gelen geç Latincedeki ‘filtre’ sözcüğünden de evrilen herşeyi süzen ‘keçe’ anlamına da gelen ‘Filtrum’ kelimesine dayanır.
MELOCACTUS INTORTUS
Bu durum bizim fötr şapkasının şekline benzemesinden dolayı Türk adını taşıyan Turc and Caicos adaları içinde değişik bir şekilde gündeme gelir.
Turks-Caicos adalarına Türk adının verilmesinin nedenlerinden bir tanesinin de adada yetişen kavunların Osmanlı kavuklarına benzemesi veya melocactus intortus meyvesinin Osmanlı fesine benzemesinden dolayı verilmiş olduğu bilinir.
Karpuz’un adı Farsçadan mı yoksa Yunancadan mı bize geçmiş belli değilse de Farsçadan geçmiş olduğu daha belirgin bir husus olarak bilinir.
Doğrusu ‘harbuz ‘ olan karpuzun Farsça yazılışı ‘xarbuz’ kelimesinin açılımı ’xar’ ve ‘buza’ kelimesi olarak ‘salatalık, hıyar’ anlamına gelen ‘bu.çina’ kelimesinin birleşimi ile karpuz haline gelmiş. Bütün Türk dünyası ülkelerde aynı şekilde kiminde karbız (Kazak), kimisinde karbıs (Tatar), kimisinde xarbuz (Kumuk) olarak kullanılır.
Bire bir yani frenklerin deyimi ile kelimesi kelimesine ‘mot a mot’ çeviri yapılırsa karpuzun anlamı Farsçadaki karşılığı olarak ‘tatlı salatalık’ ya da ‘tatlı hıyar’ olduğu anlaşılır.
Karpuz için bir inanış da ‘bütün meyveler içinde yedi yıl ekilirse sevabının hacca denk geldiği’ şeklindedir. Mark Twain karpuz yiyenlerin meleklerin ne yediğini bildiğini söylemiştir.
Bir konferansta bir konuşmacı ‘aman canım Yunanlar bize o kadar da benziyor ki bizim karpuza bile karpuz diyorlar yahu!’ der demez kelimenin kökeninin aslında etimolojik olarak ‘karpós καρπός’ "meyve" kelimesinden bize geçmiş olabileceğini bu ülkede eğitim görmekte olan konuşmacıya hatırlatarak kelimenin etimolojisinin Sanskritçe kharbūja "kavun" ve tarambūja "karpuz" biçimlerinin Farsçadan alıntı olduğunu da belirtmiştik.
Türkçe bir kelime olarak kar-buz olarak da düşünülmesi gereken kelimenin etimolojisinde Ermenice ve Gürcüce kökünün ‘kış’ anlamına gelmesi değerlendirilmesi gereken bir konu olarak görülürse de karpuzun adının Sanskritçeye kadar uzanmış olduğu anlaşılıyor.
Türkçede karpuzun sarısına ya da başka renkte olanına ‘kavun’ anlamında ‘koun’ denilir.
Eskiden keleğinin de olmuşunun da seçilmesinin bir ustalık işi olduğunu günümüzde ise her aldığının bazen renginin kıpkırmızı bazen de hiç tadı olmayan şaşırtıcı bir şekilde tezgâhlarda boy gösteren iri iri karpuzların antik çağlarda Mısır’dan İran’a girdiği düşünülür.
Türk piyasasında mevsimsel dönem olarak ilk örneklerinin görüldüğü eskiden misafire önemli bir sadakat gösterisi olduğu kadar önemli bir gelenek olan ‘karpuz kesmenin’ bir gelenek olduğu karpuzlar, 80 li yıllarda yurt dışı seyahatlerde görerek gülünen ‘gülme komşuna gelir başına’ deyimine uygun şekilde hiçte alışık olunmadığı şekilde ekonomik nedenlerle dilimli ve şeffaf streç sarılmış şekilde satılırken genellikle yol kenarlarında arabaların karoserlerinin arkasında otların arasında gizlenmiş ya da cami önlerinde satıldığı görüldüğünde ‘hah şimdi karpuz ucuzladı’ deyip karpuz satın alma zamanın geldiği anlaşılır ve bundan böyle karpuz, bütün olarak satın alınmaya başlanır.
Öykü bu ya…
Bir adam manavda karpuz tezgâhının önünde bir bayanın karpuz alması için sıranın kendisine gelmesini bekliyordu. Manav, eliyle ard arda şaplak yapıştırdığı karpuzları tezgahın diğer yanına karpuzların iyi olmadığına kanaat getirerek boca ederken öndeki hanıma bir ritüel şeklinde şaplak vurduğu karpuzları gösterip tezgahın boş kısmına adeta atarak sıralıyordu. Neyse bütün karpuzları tezgahın boş kısmına şaplaklayarak naklettikten sonra kadına seçtiği karpuzu vermişti sıra adama gelince bu sefer naklettiği karpuzları yine şaplakları eliyle vurarak bu kez tezgahın diğer boş kısmına nakletmeye başlamıştı. Karpuz almak üzere bekleyen adam dedi ki
‘yahu bir önceki şaplakları neye vurdun ki kadına vermediğin şaplaklayarak ham olduğunu düşündüğün karpuzları bu kez bana nasıl vereceksin ki?’
Önceki karpuza vurulan şaplakları ya da arada vurduğun şıpları (şaplağın bir tık daha azı) boşuna mı vurdun yoksa bir ritüel miydi bu? Bu durum bize karpuz seçmenin en büyük raconunun karpuzu şaplaplamak olduğunu gösterir.
Bu durum kavunun yenilmesi üzerine Kaşgarlı’nın Divani Lugati’t Türk adlı eserinde yer alan
ol anı şab şab boyunladı [tokatladı] (...) ol kaġunuġ şab şab yidi [ağsını şaplatarak kavun yedi] (...) çab çab [kamçı şaklaması ve dudağın şapırtısı sesi] (...) ol erük çab çab yidi [ağzını şaplatarak erik yedi]
ifadesini hatırlatır.
Peki kübik ya da kare şekilli karpuz üretmeyi başaran Japonların karpuzunun hangi yüzeyinin şaplaklanacağının hala bizim en iyi karpuz seçeceğini iddia edebilecek kişilerin düşüncelerinin ne olabileceği bir yana bu duruma karpuz seçmenin raconu denirse de eskiden üçgen şeklinde kesilerek kırmızı-tatlı bir karpuzu ‘kesmece’ diye bağırarak satan manavların içi ‘beyazımtırak’ da olsa ‘bak ne iyi karpuz’ diye alıcıya ikna etmek için dil döken ve zorla kabul ettirilerek satılmaya çalışıldığına birçok kez şahit olunur.
Manavlarda hala göremediğimiz küp şeklindeki karpuzların hangi yüzünün şaplaklanması gerektiği ayrı bir yazı konusu olabilir.
Hoş rengin de rengi vardır denilse de belki de iç kısmı pembe renkli olan bizim Sakarya yöresinde üretilen karpuzların kırmızı renkte olmadığının satıcılar tarafından alıcılara söylenmesi gerekliliği karpuz seçiminde renk sorununun çözülmesi ve bu tür tartışmaları önler diye düşünürüm.
Yani
Elmayı alan bilir oy oy,
Şeftali satan bilir oy oy
diye başlayan Bahçevan şarkısına nazire yaparcasına:
karpuz hem alanın hem de satanın iyi bilmesi gereken bir meyvedir.
Kübik ya da kare şeklinde karpuz yetiştirmeyi başaran Japonlar bir tarafa yuvarlak karpuz seçmenin püf noktaları ise sulu ve lezzetli bir karpuz nasıl seçilir?
Boyutuna göre ağır olduğundan emin olun; Akustiği kontrol edin - karpuzun alt kısmına hafifçe vurun, olgun karpuzun derin, oyuk bir sesi olacaktır; sarı nokta sizi şaşırtmasın, meyvenin yere bastığı yerdir ve kremsi sarı renkte olacaktır; ancak çok fazla sarı lekesi olan ve üzerinde morluklar olan karpuzlardan kaçınmak gerekir.
Yaz aylarında deniz kenarlarında ‘water melon’ ‘water melon’ diye bağıranların tepsilerinde satılan karpuzların dilimlisini satın almak pek hoş olsa da kavunun içine dondurma konularak pek tatlı olmayan kavunların dondurmanın içindeki tatlılıkla örtbas edilmesi pek hoş bir alışveriş geleneği olarak yaz aylarında görülebilir. İğdelerin tatlandırılmak amacıyla şekerli su dolu kazanlarda yoğrularak piyasaya sürüldüğü haberlerini duyunca günümüzde satılan tatlı mı tatlı kavun ya da karpuzlar yenildiğinde bu karpuzların da iğdeler gibi suni tatlı bir maddeye dışarıdan maruz kaldıkları düşünülmek bile istenmez.
Yine de manavdan karpuz alırken en az şaplaklanmış olanının tercih edilmesi gerekir.
ARKEOTEKNO
Sayfa Yorumları (0)
Yorum Bırakın