TUZ NEDEN KOKAR?

Tabi ki de içeriği sodyum klorür koktuğunu bilmediğimiz için biz onu kokmaması için kokmasını istemediğimiz maddelerin üstüne atarak bu maddeleri korumayı binlerce yıldır uygularız.
Ancak tuzun bizatihi kendisinin kokması durumunda üzerine attığımız maddeyi nasıl koruyacağımız da düşünmemiz gerekmez mi?
‘Hayatın tadı tuzu kalmadı’ ‘bu da artık tuz biber ekti’ gibi deyimlerin altında da yatan büyük manaların içinde tuzun kokmayacağı hissiyatı olsa da tuzun nasıl koktuğuna bakacak olursak, tuzun şekil ve boyut olarak irisi de miniği de aynı özellikleri taşıdığından karabiber gibi gıdaların öğütülünce havaya karışan yağ esansları olmadığı için tuzun kokmadığı söylenirse de aslında tuza başka bir şey karışmamışsa şayet ‘saf tuz kokarsa’ o zaman düşünsel olarak her şeyin bittiğine inanılır.
İstatistiklere göre Türkiye’de insanlar aşırı bir oran olarak ortalama 18 gram tuz tüketiyor ama insanın günlük ihtiyacı olan sadece altı gram tuzdur. Başka bir kaynakta vücudun ihtiyacı olan yarım çay kaşığı yani 2 gram olan insan vücuduna çok miktarda girerek tuz tüketen insanlarımız bu tuzun fazla olanının başta kalp problemleri olmak üzere felç gibi sağlık problemlerine maruz kalıyor olmaları tıbben bilinen bir husustur. Toplumumuz daha yemeğe başlamadan yiyeceği gıdalara tuz serpmeye çalışan bireylerle doludur.
 
Hiç kokmayacağını sandığımız ve bildiğimiz tuzun kokması durumunda kokmasını istemediğimiz maddeler üzerinde nasıl etki edeceğini de bilmemiz gerektiği açıktır.
Sodyum klorür (NaCl) olarak bilinen tuzun damarlarda dolaşan kanda yükselmesi durumunda vücutta genellikle su tutulumu ortaya çıkar ki bu durum tıpta idrar çözücülerle atılmaya çalışılır ve bunun da böbreklerin haddinden fazla çalışmasına yol açtığı bilinir. Çoğu insanda akciğer rahatsızlıklarında ortaya çıkabilecek bu durumda akciğer ve göğüs arasında biriken sıvının torasentez denilen yöntemlerle iğneler ile suyun vücuttan çekilerek alınması söz konusu olur ki bu geçici çözüm yerine esas sorun kandaki tuz oranının ne kadar orantısal olduğu ile ilgili bir durumdur.
Kokusuz, yumuşak gümüş beyazı bir metal olan sodyum diğer kimyasalları ve bileşiklerini yapmak için, otoyollarda parlamayan aydınlatmada ve ısı transfer maddesi olarak kullanılırken klorün güçlü kokusu ile birleşince yani tuz olunca kokusuz hale gelmesi de ayrı bir araştırma konusu olabilir.
Hâlbuki kokusuz olduğu bilinen ancak Orta Çağ'da bayılan kişileri ayıltmak için kullanılan kokuluları da olan tuzun fazlasının örneğin 1 Kg miktarının sanki denizlerin yosunlarından kaynaklanmayan ama dimetil sülfürden kaynaklanan kokusunun olduğunu, bunun da yağmurun kuru toprağa düştüğü kokuya benzer petrikor adı verilen koku benzeri bir kokuyu ortaya çıkardığı araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır..
Öyleyse buhar basıncı sıfır olduğu için NaCl yani tuzun kokmayacağına inanılmasına rağmen yukarıda verdiğimiz atasözlerimizin aksine tuzun kutsiyeti nedeniyle belli bir miktara kadar bazı ülkelerde ücretsiz olarak da bakkallardan alınabilen ‘tuzun kokmadığı’ nasıl iddia edilebilir ki?
Demek ki tuz da kokarmış.(!)
 
ARKEOTEKNO