TAŞLAR, RENKLER, TEVATÜRLER VE ARKEOLOJİ

Tartışma, Renkler, Tevatür ve Arkeoloji üzerine...

Birbiriyle ilişki kurulması gereken üç kavram....

Asırlardır üzerinde çalışmalar yapılıyor, prehistorik zamanlarda mağara resimlerinden tutun da bugüne kadar uzanan bir periyot içinde Kopernik, Newton, Planck' dan önce biz de de ünlü optik uzmanı bir zamanlar Avrupa'da kendisine atıf yapılmadan hiçbir makalenin kabul edilmediği görmeyi gösteren ilk kişi olarak bilinen optiğin babası İbn-ül Heysem' i (965-1040) inkar edercesine psikoloji bilimine aykırı olacak şekilde birincisinde deniliyor ki;  renkler ile insan psikolojisi arasında bir ilişki yok...

Ne güzel, Goethe'nin 1810  yılında renkler üzerine yazmış olduğu kitabın dönemindeki tartışmalara döndük...Almanlar bu kitabı, yanlışlıklarla dolu ve  yazılmamış kabul ederek bir 'facia' olarak nitelemelerine rağmen özellikle klasik müzik bestecilerinin bestelerinin renklerle yapılmasına yönelik bir başvuru kaynağı olmuş. Keşke bu yıllarda bizim de böyle yanlışlıklarla dolu 'renkler' üzerine bir kitabımız yazılsaydı da ilk psikolojik romanımızı yazan Mehmet Rauf' un 1901 yılında kitap olarak yayımlanan Eylül adlı romanı gibi bir roman, daha erken tarihlerde yazılarak yayımlanabilseydi.  

Elektronikçiler, renkli televizyon elektroniğinde kullanılan P=0.30 Kırmızı +0.59 Yeşil +0.11 Mavi şeklinde renkli televizyon yayınlarının ilk kez yapıldığı 1954 yılından bu yana bilinen formülün parlaklığı (1) olarak kabul edilen en parlak cismin içindeki 0.59 değeri ile renk saturasyonu en yüksek olan 'yeşil' i, insan gözünü en rahatlatıcı bir renk olarak bilir. Sonrasında çarpanı 0.30 ile Kırmızı, en sonra da çarpanı 0.11 ile Mavi gelir. Parlaklığa bağlı bu elektriksel sinyale bağlı formüldeki renkler, renkli televizyonun ilk çıktığı dönemlerde vericilerden yayınlanması zorunlu idi, çünkü piyasada ve evlerde daha fazla kullanılmakta olan siyah-beyaz TV alıcılarının bu sinyali alarak uyumlu olması (luminans) ve diğer renk fark (krominans) sinyallerini üreterek renk tonlarının oluşturulması için bu (P) sinyalinin iletilmesi gerekliydi. Yeşil rengin insan gözü için en iyi algılanabilen renk olmasına karşın yüksek enerjili ancak düşük frekanslı mavi rengin en küçük çarpana sahip olması belki de mavi rengin prehistorik dönem mağara duvarlarında en geç kullanılma nedenlerinden bir tanesi bu rengin elde edilmesinin güçlüğü yanında daha sonraki Roma togalarının renklerinde maviden ziyade daha çok 'indigo ya da çivit rengi' kullanılmasına neden olmuştur.Çünkü Romalılara göre mavi daha kuzeydeki barbar kavimlerin giydikleri giysilerin rengi olarak bilinirdi. Antik Roma'da mavi gözlü insanların sokaklarda dolaşması yasaktı.     

Soru şudur? Eski çağlarda insanlar, günümüzde bildiğimiz ışığın renk saçılım teorilerinde olan önce Planck ile başlayan siyah sicim ışımasında bir taşın ısıtıldığında saçılan her bir rengin enerjisinin olduğunu  bilimsel olarak ölçülen ve kabul edilen insan aurasında 7 adet rengin aynen bu siyah cisim ışımasında olduğu gibi insanın vücudu ile birlikte gezdiğini, bir ışık saçınım teorisi olan Rayleigh saçınımını, psikolojik yönden renk-beyin algılama teorilerini biliyorlar mıydılar da arkeolojik olarak şimdi koruma altına aldığımız özellikle Yakın Doğu coğrafyası heykellerinin gözlerini mavi renkli taş olan lapis lazuli, başlıklarını yeşil renk hakimi yeşim taşı, mezardaki cesetlerini canlılık versin diye kırmızı aşı boyası ile boyadılar. Eski çağlarda insanlar yukarıdaki renk saçılımını gökyüzünde görerek bizim arkeolojik buluntu dediğimiz bu eserlerdeki renksel işaretleri bize anlamsal olarak bırakmışlardı. 

Bugün dahi müzik öğrenimi renkler ile yapılmıyor mu? Fa majör Rus besteci Korsakov için neden yeşil, Scriabin için mor renk olarak bestelerinde kullanıldı. Scriabin, piyanonun tuşlarına çeşitli roller alan renkleri yerleştirmişti. Tonlar değiştikçe renkler de değişiyordu.  Örneğin: F # sadece 'mavi' renk atanan bir akor değil, aynı zamanda gizemli bir ruh hali, (mystérieux),  'Sarı' sadece akorları  kullanmakla kalmaz, aynı zamanda mutlu bir ruh hali, (joyeux) taşır. 'Kırmızı', besteci için bir  'ecstasy' rengidir. Scriabin’in bestelerinde kullanığı renk seçenekleri Goethe’nin “Renk Teorisi” ne dayandırdığı Rudolf Steiner’in (1861-1925) renk teorisine bağlıdır.

Her şeyi renkler ile özdeşleştirme rahatsızlığı olan Sinestezik hastaları, örneğin sesli harflerden A yı siyah, E yi beyaz, I yı kırmızı, O yu mavi, U yu neden yeşil renk olarak algılıyorlar... Rus bestecilere ilaveten Liszt, Baudelaire, Rimbaud ve Proust gibi düşünürler de sinzestezikti, ünlü fizikçi Feynman 'denklemlerdeki rakamları renkli gördüğünü' ifade ederdi. Feyman 'J' harfini hafif menekşe, 'N' harfleri mavi ve 'X' leri ise koyu kahverengi olarak gördüğünü söylerdi.   

İkincisi, eski zaman insanlarının yaşamda kullandıkları ritüellerde dahil olmak üzere bütün bize bıraktıkları eserlerin hepsinde renklerin kullanımı da olmak üzere mitolojinin temelinde bulunan yaygın söylenti olarak 'tevatür'lerin hakim olmadığı yanılgısı... Tevatür 'wtr' kökünden üretilme arapça 'watar' ip, tel , zincirleme 'ağızdan ağıza geçme' anlamında kullanılan bir kelime...

Bir de pek fazla kullanılmayan 'mütevatür' kelimesi vardır ki bunun da anlamı ilk kaynağından itibaren her seviyede giderek artan sayıda birçok kişi tarafından rivayet edilen ve rivayet edenlerin konunun yalan olduğuna imkan verilemeyen haberler olarak tanımlanır. Gözleri görmeyen Homeros tevatürleri değil de bu tür mütevatürleri bilmeden İlyada'da 'Troya'yı anlatamazdı ve yazamazdı... Schliemann' da bu eseri okuyarak kazı yaparak bulduğu paha biçilemez altın eserleri Truva'dan yurt dışına kaçıramazdı ve bugün bizler de arkeologlar ve devlet olarak bu eserleri almak için uğraşmazdık. Lagaş kralı Gudea tabletlere kazdırdığı rüyasını geleceğe yönelik uygulatacak idare biçimini seçerek bugün rüya aracılığı ile geleceği bilme bilimi olan batıda birçok üniversite tarafından bilim dalı olarak kabul edilen parapiskolojinin bir kolu olan Oniromansi 'nin ilk örneklerini vermezdi. Asur' da bir cariyeden olma Sargon, gördüğü rüya üzerine kral olamazdı...

Arkeolojinin değişik bir tanımını yapılan tüm bilimsel tanımlara ilaveten: belirli bir oranda kısmi olarak tevatürlerden kaynaklanan eski çağ insanlarının bıraktıkları nesneleri (object) arkeologların yorumlayarak gerçeğe yani 'mütevatür'  e ulaşma bilimi'  olarak yapıyorum...

Kanıtları ortaya koymakla sorumlu arkeolog bunları ortaya çıkardıkça değişik eserler arasında kurulacak ilişki nedeniyle 'tevatür' daha fazla artmaya başlar... Ta ki gerçeğe ulaşılıncaya kadar... Göbeklitepe üzerinde günümüzde yapılmakta olan birbirine zıt fikirler olarak yapılan yorumlar bir ölçüde 'mütevatür' e dayalı gerçeklere doğru gitmektedir. 

Yani demem o ki ; bilimsel olarak insan beyninin algılamasına dayalı olarak bir renk teorisi gemstone (değerli taş) bilimselliği üzerinden arkeolojik nesnelere yönelik olarak tüm dünyanın kabul ettiği bir bilim dalı mevcuttur ve eski zamanların insanları bugün fizikte kimyada , jeolojide ...vs kullandığımız matematiksel formüllerini bilmeden eski çağlarda yaşamış insanları bunları yaygın söylenti (mütevatür) lere dayalı olarak sanki bilimsel bütün limit, entegral, türev...gibi sayfalara sığmayacak formülleri biliyormuşcasına bunları bugün elimize alarak izlediğimiz vazolarına, heykellerine , evlerinin duvarlarına uygulayarak bizlere ulaşmasını sağlamışlardır.

Günümüzde arkeologlar, yorumlarını bu çerçevede yaparlar ve bunları incelemek için doğal olarak bilimsel metodlara dayalı arkeometrik verileri kullanırlar.

Kaynaklar: Yazının içinde verilmiştir. 

ARKEOTEKNO