SU İLE HAŞIR NEŞİR OLMAK


İnsanoğlunun su özlemi yazılı kaynakların bulunduğu dönem olan Sümerler öncesine kadar dayanır. Sümerlerde insanlara şifa veren ve sağlık işleri ilgilenenlere 'apsû' yani 'suyu tanıyan adam' denilirdi. M.Ö. 4000-2000 yılları arasındaki döneme tarihlenen Sümerlerin su ile ilgili çok sayıda tableti bulunmuştu.

Bizde suları şifa kaynağı olan denizi ve ruhsal rahatlık veren mehtabının şarkılara konu edildiği Akdeniz ve Ege bölgelerine seyahat ve turistik gezi yapmanın suya ulaşma mutluluğu ve ekonomiye bağlı olarak balık tüketiminin de ön plana alınması gelir. Turizm ve tanıtım deyince akla hemen örneğin seyahat Karadeniz ise sahili boyunca tur otobüsleri ile seyahat edip gerisin geriye dönmek gelir. Halbuki günümüzde saatteki hızı 200 -300 km/sa olarak bilinen 'hızlı tren' denilen demiryolları ile üç saatte Türkiye'nin en ücra kentine ulaşılabilseydi Doğu ve Güney Doğu Anadolu'nun makûs talihini de yenebilecek bu seyahatlerden nasibini alması mümkün olabilecekken kültür zengini İç Anadolu'nun esamesi bile okunmaz.

Son yıllarda adına 'gastronomi' denilen 'yemek bilimi' olarak da bilinen ekonomiye dayalı etkinliklere paralel olarak büyük kentlerdeki il etkinlerinde sanki sadece 'yemek kültürü' varmış gibi ekonomiye dayalı alışveriş panayırına dönüşen tanıtım günlerine karşın sahillerin suyunu görme hevesinin pek de zirve yaptığı bu seyahatlere benzer şekilde tıpkı yaz aylarında yılda komik bir rakam olarak sadece 120 bin kişinin ziyaret ettiği dünyanın 7 harika arkeolojik eserinden bir tanesinin bulunduğu Bodrum'a gidip Bodrum'un Halikarnas Balıkçısı, Neyzen Tevfik ya da antik çağların önemli bir ülkesi olan Karia'nın başkenti olduğuna kayıtsız kalarak Bitez, Gümüşlük gibi sahillerinde bir iki kulaç atıp geriye dönmek gibidir bu seyahatler.

Bu 'su' ile haşır neşir olma hevesine karşın suyun hükmettiği yerde toprağın itaat etmesi gibi tarihsel bir gelenek olarak bizlere karalar, başka milletlere denizler ihsan edilmiş gibi 'su' ile ilgili olarak anlaşılmaz hususların başında üç tarafı denizlerle çevrili bir tarafında da bu denizlere bağlantılı bir iç denizi olan ülkede, balık fiyatlarının anormal bir şekilde yüksekliğine dayalı olarak balık yeme oranının 6-7 Kg ile Avrupa'nın 4 kat daha az olması ve yüzme bilme oranının %6 gibi son derece düşük yüzdesi gelir.

Toplum olarak 'su ile haşır neşir olabilmek' adına fiyatlarının dengeye getirilerek balık tüketiminin artırılması ve yüzme bilme oranının düşüklüğüne bağlı sağlık sorunlarının insan biyolojisindeki etkisinin gerek eğitimde gerekse sağlık sorunları yaratmasının toplumsal sonuçlarının gözetilerek acilen çözülmesi gerekir.

ARKEOTEKNO