KARAR VERMENİN BİYOLOJİSİ
Beynimizde karar verme anında hemen devreye giren amigdalayı frenlemesi gereken ya da frenleyen kısım olarak tam olarak alın kısmımızın iç kısmına dayalı serebral korteksin bir bölümü olan frontal korteks olarak bilinen kıvrımlı beyin bölümünün uç kısmı prefrontal korteks, alın yazımız olarak bilinen ve düşününce elin alına dayalı olarak tasvir ediliyor olması bu bölümün ne kadar çok kıvrımlı (sulcus) olması ile düşünce kapasitesimizi artırdığı gibi karar verme anımızda da önemli bir rol oynar.
Frontal korteksin uç kısımları ise nöron bağlantılarının daha karmaşık olduğu kısa süreli bellekten sorumlu olan prefrontal korteks olarak bilinir. Sorun olduğunda depresyona yol açabilecek rahatsızlıklara neden olan Prefrontal bölümün sağ ve sol loblar üzerindeki fonksiyonlarına göre görevleri aşağıdaki resimde ayrıntılı olarak gösterilmektedir. [1]
FRONTAL VE PREFRONTAL CORTEX
Biyolojik olarak beyinde aslında bir karar verme anında beynin talamus adlı bölümüne gitmesi ve buradan gelecek komutlar ile serebral korteksin düşüncede olumlu yöne yönelmesi durumu gerçeklemediği zaman amigdalanın hemen devreye girerek kişinin karar almasını tetikleyecek durum bir elektrik devresindeki kısa devreye benzer şekilde ‘talamus’ un şöntlenmesi ya da kısa devre olması olarak adlandırılabilir.
Serebral korteksin karar almadaki önemi, beynin bilgi işlemcisi (CPU) olarak bilinen talamus adlı organ arasındaki beyaz maddelerin temizlenmesi olarak bilinen lobotomi tekniği ile talamus bağlantısının kesilmesi ya da duyguların merkezi badem büyüklüğünde ve aynı anlama gelen amigdalanın devreye girmesi ile bağlantılı olarak ortaya çıkar.
Beyindeki bütün sinirlerin bağlı olduğu frontal kortekse ulaşan sinirlerin kesilmesi olarak bilinen lökotami denilen operasyonel işlem gibi serebral korteksdeki bu bağlantı sinirlerinin kesilmesi ya da bir kaza sonucunda beynindeki sol frontal lobuna saplanan demirin etkisi ile 1948 yılında beynindeki bu bölümü alınan Phineas Gage, vakasında olduğu gibi serebral korteksin frontal korteks bölümü hasar gördüğünde kişilik bozukluklarının ortaya çıkabileceği, davranışlarda bir takım bozukluklar olabileceği ancak yaşamın sürebileceği anlaşılmıştır.
Bütün bunları düşünürken hobbit olarak da bilinen florensiensis gibi beyinde amigdala olmaması ve düşünce merkezi olarak değerlendirilen frontal korteksin kendi başına, yani talamus olmadan doğru düşünce, amigdala olmadan kaç ya da savaş gibi davranış modlarına sahip olmayan bir insanın gireceği davranış modu nasıl olacaktır? sorusu Aristo’nun hocası Platon’un aksine duyguların ancak ve ancak akıl ile yönlendirilebileceği şeklindeki yaklaşımı ile amigdalanın da frontal korteksin emrinde olduğu anlaşılmıştır. Aslında frontal kortekse herhangi bir şekilde basınç olmasının kişide kötü olduğunu bildiği halde o kötülüğü yapmaya devam etmesi gibi bir rahatsızlığın ortaya çıkması gibi neandertallerde beynin arka bölümü olan oksipital bölgeye her insanın kafatasının arkasında bulunan ve ‘bun’ olarak bilinen çıkıntının batması sonucunda ortaya çıkan beyin basıncı neandertallerde ileriye direkt olarak bakmakta olan gözlerinin sağ ve sol yönlere dönememesi dolayısıyla vahşi hayvanların saldırıları sonucunda neandertallerin ortadan kalkmasının bir nedeni olduğu da ileriye sürülür.
Platonun aksine öğrencisi Aristo’nun duyguların ancak akıl ile yönlendirilmesi düşüncesi bizi günümüzde olması gerekenin, duyguların (his) akıl ile yönlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaştırır.
BEYNİN BÖLÜMLERİ
Frontal lob hastalıklarında ya da da sorun olmasına rağmen duyguların frenlenememesi diğer bir deyişle bir şeyin kötü olduğu biliniyorken yine de yapılmaya devam edilmesi tamamen ‘duygulara (his) hâkim olamamak’ olarak zuhur eden davranışsal psikolojinin temelinde aslında ‘üst biliş’ olarak tanımlanan prefrontal korteksdeki nöronların bir orkestra şefinin idaresi gibi beynin bütün diğer bölümlerini yönetmesi olarak bilinir. [Miller, 2007]
Düşünceyi oluşturan talamus bağlantısı, duyguyu oluşturan amigdala bağlantısı olmayan bir frontal korteksin yapacağı tek şey beynin bütün diğer bölgeleri ile bağlantılı olması nedeniyle alacağı geri besleme ile ve nöronlarının diğer bölümlerdeki nöronları modüle etmesi ve kendisine ne verilirse onu uygulaması olarak oraya çıkan bir özelliğidir. Frontal korteksin bu özelliği hayvan beyinlerinin frontal korteksinde her iş için ayrılmış fonksiyonel yapısına karşın insan beyninin frontal korteksinin bütünsel (holografik) bir özellikte olması ile sağlanır.
Biyolojik yönden amigdala dolayısıyla duygu ve talamus dolayısıyla düşünceden yoksun kafatasındaki kafatasının ön kısmındaki alına dayalı bir frontal korteks, kendi başına kaldığında beynin diğer bölgeleri ile biyolojik bağlantıları dolayısıyla karar almada önemli bir işlevselliği ve insanoğlunun en fonksiyonel bölümü olan bu alanın beynin bütününe emir veren komutlar ile karar almada olumlu bir davranış modelinin ortaya konulmasını sağlar.
Bir frontal korteks aktivitesi olan bilginin sürekli olarak girdi-çıktı yaptığı çoğu insanda gördüğümüz ‘hazır cevap’ ile duygu ve aklın bu ayrışma noktası biyolojik yönden beyinde amigdala ve talamus ile frontal korteksin neden ortak çalışması gerektiğine yönelik en güzel formülü ortaya koyar.