İNSAN VÜCUDUNDA TİTREŞİMLERİN GİZEMİ

İnsan vücudunda yaklaşık 37 trilyon hücre ve her bir hücrede 1.4 katrilyon adet atom bulunur.[1] Bu hücrelerin aşırı enerji ya da normal enerji yayıp yaymaması hastalıkların nedeni olarak görülür. Çin tıbbına göre aşırı enerjinin 90 oranında yayılması kist, tümör, kanser ve iltihaplanma sonucu olarak depresyon, endişe ve öfkeye neden olurken hücrenin normal enerji düzeyinden daha az enerji yayması ise dejeneratif hastalıklar olarak bilinen Parkinson ve Alzheimer gibi hastalıklara neden olabilir.

 

                                                               HÜCRENİN TİTREŞMESİ  

Buna göre hastalıkların tedavi edilmesi yetersiz enerji yayan hücrenin etrafındaki enerjinin normal seviyeye getirilerek artırılması, fazla olan enerjinin ise dengeye getirilmesi gerekir.

En küçük hücre biriminin titreşerek bir alan oluşturması canlıların vücudunun etrafında bir alan oluşturur ki buna ‘aura’ denilir. Aura, vücutta bulunan her bir organ hücresinin titreşmesi sonucunda ortaya çıkan ancak organlar arasındaki enerji dengesizliği olarak da etkilenebilen bir yapısal oluşum olarak her insana özgü farklı yapıda oluşur.

Vücuttaki hücre ve organlar arasında boşluklar olarak tanımlanan yapı içinde enerjinin olması veya az olması olarak ortaya çıkan hastalıkların nedeni bu boşluklarda enerjinin akıp akmaması veya birbirleri ile toplanarak ya da birbirlerini ifna (yok etmesi) olarak ortaya çıkan rahatsızlıklar olarak bilinir.

Dışarıdan vücuda giren her türlü alerjen ya da bakteri ya da virüsler bu titreşim düzenini bozarlar.  

Bütün bu değerlendirmeler bize her hastalığın bir titreşim değerinin matematiksel olarak olması gerektiğini ortaya koyar.

Biorezonans denilen terapi yöntemi ile vücudun 1 saniyede ölçülen titreşim sayısını belirlenir. Normal bir sağlıklı insanın titreşim sayısı saniyede 62-78 olarak tespit edilmiştir. [2]

Hücresel titreşim ise sağlıklı bir insanda 62.000.000-72.000.000 arasındadır. Örneğin grip gibi hastalıklarda titreşim sayısı 58.000.000 a, kanser hastalığında ise bu oran 42.000.000 adet titreşime kadar düşer. R.Rife adlı araştırmacı 1920 yılında yaptığı mikroskop ile titreşimlere dayalı ölçme yöntemi  olan biorezonans ile kanser hücresinin tanımını yapmıştı. [3] Daha sonra geliştirilen cihazlar ile insan vücudundaki normal ve anormal hücreler arasındaki titreşim farklılıklarını gösteren cihazlar ile hastalıkların teşhis edilmesine devam edildi. [4]

Vücutta bulunabilecek habis hücrelerin bir hücrenin kontrol mekanizması olan mitokondriyi devre dışı bırakarak haddinden fazla glikoz tüketerek 1 molekül glikozdan 2 ATP enerji üreterek çoğalması bu enerji yollarının tıkanması anlamına gelir. [5] Habis hücrelerin aşırı laktat üretimi ise etrafında asidik bir kalkan oluşturarak kendi metabolizmasının ihtiyaç duyduğu enerjiyi bu asidik laktattan sağlaması ise normal hücrelerin oksijen yokken laktat (laktik) asit sağlıyor olması karşısında habis hücrelerin oksijensiz ortamlarda bile bol miktarda laktat üretmesine neden olur. Bu laktat ya da laktik asitler vücuttaki habis tümörlerin yok edilmesi için çalışan makrofajlara saldırarak habis tümörlerin yayılmasına neden olur. [6] Habis hücrelerin yok edilmesinin en birincil şartı egzersiz ve spor yapılarak vücutta biriken laktik asitin ortadan kaldırılmasının hedeflenmesidir.   

Hücrenin daha yüksek bir oranda (Megahertz) titreşiyor olmasının insan vücudu dışına daha düşük oranda (Hertz) aksetmesi vücudun bu titreşimleri önleyen iskelet ve deri sistemi ile engellenmesi ile gerçekleşir.

Bu titreşimlerin, atınımların ya da frekansların insan vücudunda enine, spiral ve uzun hat enerji akımları olarak bilinen akımların yollarını tıkaması hastalıkların nedeni olarak görülür.

Eğer bu titreşimler akımları akışını tıkamazsa hastalık ortaya çıkmaz.

Enerji insan vücudunda alından başlayarak ayaklara doğru ilerler ve omurilikten dışarı doğru hareket ederken ayaklardan yansıyarak geriye dönerek tekrar başa ulaşırken omurilikten dışarıya verilen enerji tekrar vücuda çekilir. Süptil enerji adı verilen bu geri dönüş süreci Dr. Stone tarafından merkezcil evre olarak tanımlanmıştır. 

Demek ki insanın önce nefes alması ile başlayan ve kalbin ve akciğerin hava ile dolması ve kasların kasılması ve daha sonra bu organların gevşeyerek enerjinin bırakılmasına dair yaşamsal döngü enerjisinin vücutta dolaşımı olarak organların titreşimlerinin bu enerjiyi ne oranda geçmesine müsaade etmesi ya da etmemesi ile bağlantılı bir olaydır.

M.Ö. 3000 lü yıllardan bu yana uygulanan refleksoloji yönteminde insan başından pozitif (+) polarite ile başlayıp ayakta negatif (-) polarite ile devam ederek vücudun sağ tarafının pozitif (+) ve sol tarafının negatif (-) olarak kabul edilip şifa bulunması bu enerji kanallarının vücutta nasıl aktığı ile ilişkili olarak hastalıkların teşhisinde önemli rol oynar.

Bütün mesele ayak tabanında bulunan bu noktaların yukarıdaki şekilde de görüldüğü üzere organların hücrelerinin ayaklarda son bulan dengeye gelmesi olarak bilinen homeostasis teorisine göre fiziksel ve kimyasal dengenin korunduğu sinir yollarının aktive edilmesidir.

ARKEOTEKNO  

[1] https://www.medicalnewstoday.com/articles/318342

[2] https://www.hse.gov.uk/vibration/wbv/exposure.htm

[3] https://www.biomedis.ru/en/bioresonance_therapy_history.php

[4] https://www.mskcc.org/cancer-care/integrative-medicine/herbs/bioresonance-therapy

[5] Bu teori Otto H. Warburg (1883-1970) tarafından tanımlanmıştır.

[6] https://www.ncbi.nlm.nih.gov