İNSAN VÜCUDUNDA VİRÜSLERE KARŞI BAĞIŞIKLIĞIN EN KISA TANIMI VE PALEOIM

S. Vedat Karaarslan Arkeolog- Y. Mühendis

İnsanlık tarihinde geçmiş örneklerdeki antijenlere bakma bilimi olan paleoimmunoloji (paleoimmunology) fosilleşmiş kemikler üzerindeki kalojen artıklarından, mumyalanmış dokulardaki proteinlere, Ortaçağ veba salgınından, yumurta kabuklarındaki antijen maddeleri (sauropod) inceleyen bir bilim dalı olarak bilinir. Paleoimmunoloji testleri ile 4500 yıla kadar uzanan bir tarihlendirme ile kan örneklerinden tespitler yapılabilmektedir. Bu şekilde paleoimmunolojik bir çalışma sıtma antijenleri ile etkilenmiş kan örnekleri üzerinde gerçekleştirilmiştir. (Grobusch, 1999) 

Arkeolojik buluntulara immunoloji testlerinin uygulanması eserlerin biyokimyasal yapısı ile bileşiğinin nasıl olduğuna bir cevap aranması amacı ile yapılırken antijenler, bağışıklık tepkisini indükleyen spesifik olarak bir antikor'a bağlanabilen yapılar olarak bilinir.

İnsan vücudunda da antikorların yabancı virüs gibi antijenlere bağlanarak (ya da kaplanarak)  onları makrofajlara ikram edip yutulmasını sağlanması için B hücrelerinin üretildiğini ve bu şekilde virüsleri yok edilmesi vücudun birincil savunma sistemi olarak adlandırılır.  

         

Bu aşamada vücuda giren antijenler (virüsler) az sayıda ise bu savunma duvarı başarılı olur ve bu yabancı antijenlere karşı uyumu da göstererek bunlarla uyum gösterecek ve bağlanacak antikorlar üretebilir.

Ancak kitlesel bir saldırı gelirse (covid-19 virüsü gibi) ilk antijenlere göre uyumlu B hücreleri bu kez saldırganlara karşı daha hassas antikorlar üretmeye başlarlar ki buna ikincil savunma sistemi ya da bağışıklığın ikinci aşaması denilir.

İkincil savunma duvarının başarılı olması tamamen birincil savunmaya dayalı olarak vücudun reaksiyon göstermesine bağlıdır. 

İkincil savunma sisteminde tepki ve bağışıklık uyumu, antijenin (virüs) birincil savunma sisteminde tanınması nedeniyle daha hızlı ve kolay olur. 

Her iki savunma sisteminde de uyarılan B hücreleri rol oynar. Ancak uyarılmamış B hücrelerinin her bir tanesi IgM ve aşağıda gösterilen farklı antikor üyelerinden bir tanesini üretir.

MEMELİLERDE BULUNAN 5 ADET Y ŞEKİLLİ ANTİKOR

Şimdi antijene yani virüse bağlanabilecek her birinde 2 uç olan 5 antikor molekülünde toplam 10 adet bağlanma birimi oluşmuştur. Ancak dışarıdan gelecek virüse karşı bir tek IgG antikoru bu işi tek başına üstlenerek her türlü antijene de uyum gösterecek şekilde yakaladıkları yabancı virüsü makrofajların yutması için onlara sunabilir. İlave bir durum olarak dışarıdan herhangi bir antijen gelmese de vücudumuz çok çeşitli cinste IgM antikor üretimi de sağlayabilir.

Algılanmış bir tehdide karşı bağışıklık sisteminin oluşturduğu IgM, IgG ve IgA kardiyolipin antikorları olarak adlandırılır.

Bu antikorlardan ana rahminde iken bebeğe geçen IgG, çoğu bakteriyal invazyona (yayılma) karşı ve antijenlere karşı uzun süreli bir savunma, kanda bulunur ve kan enfeksiyonlarına karşı mücadele ederek antijene maruz kalınması durumunda üretilen ilk ve tek primer immunoglobulindir.

IgA ise anne sütünden bebeğe geçen antikorların en ünlüsü olarak nitelendirilir ve sindirim ve solunum sistemlerinin mukoz zarlarında, tükrük ve göz yaşında bulunur.

Vücutta bulunan B hücreleri antijeni doğal şekli ile tanıyıp spesifik patojene örneğin virüse göre antikor üretirken ve plazma hücrelerine göre etkileşim göstererek farklılaşırken T hücreleri antijenleri bir MHC (büyük doku kompleksi, hücre yüzey molekülü) molekülünün çevresinde peptide benzetmesi ile tanır.

Antikorlar ve T hücrelerinin insan vücudunda oluşturduğu bağışıklık belleği bellek hücreleri olarak B ve T hücreleri veri tabanından sağlanır. Bu veri tabanı kısa süreli olarak pasif bellek uzun süreli olarak aktif bellek olarak tanımlanır.

Pasif bellek, bebek anne rahminde iken plesantaya IgG olarak geçen antikor bebeğin anneden aldığı bağışıklık kadar yüklü olarak doğmasına neden olurken, bebeğin sindirim sistemi üzerinden de IgA antikoru anne sütü ile geçer.

Sonuç olarak IgG antikorları ile bebek dışarıdan gelecek virüs gibi antijenlere karşı anne rahminde iken korunaklı olarak doğarken IgA antikorlarını ise annenin sütünden alarak bağışıklık sistemini kurar. Burada bebeğin rahimde iken annenin beslenmesi ve daha sonra sütünün kalitesi bebeğin ilerleyen yaşlarındaki yaşamında bağışıklık ile ilgili en önemli rolü oynayacaktır. 

Uzun süreli bağışıklık sisteminin kullanımında olan aktif belleğin kullanımı ise B ve T hücrelerinin aktifleştirilmesi ya da yapay aşılanma ile oluşturulabilir.

İnsan vücudunda B lenfositleri olarak bilinen ve yabancı maddeleri yakalayarak onları makrofajlara ikram eden antikorlar ve yabancı maddelere direkt olarak saldıran T lenfositlerinin her ikisi de insan vücudunda 'bağışıklık' sistemi olarak bilinir.

Genellikle aşılama olarak bilinen bağışıklanmanın temelindeki esas antijenin bulunduğu canlıdan alınan örneğin tanıtılmasıdır. Bu şekli ile bir antijen bir antikora bağlanan ve edinilmiş bir bağışıklık kazanmış yanıtı alan bir yüzey olarak tanımlanabilir.

Bağışıklamanın altın kuralı hastalığa yol açan canlıdan çıkarılmış antijeni (virüs gibi) tanıtmaktır ki bunun adı da 'aşı' dır.

ARKEOTEKNO     

KAYNAKLAR: 

[1] https://onlinelibrary.wiley.com/page/journal/15214141/homepage/EditorialBoard.html

[2] https://en.wikipedia.org/wiki/Antigen

[3] https://www.efis.org/official-journals/eji-eur.-journal-of-immunology/eji-european-journal-of-immunology.html