SÜMER VE HİTİT EKMEĞİ ‘NAN’

Orta Doğu bölgesindeki ülkelerin lisanlarında ‘ekmek’ anlamına gelen ‘nan’ kelimesinin kökeni Sümer diline dayanır.

Ninda kelimesi Sümerceden Hititceye geçtiği şekilde ‘ekmek’ anlamına gelir. Ekmekler bugünkü gibi lif içermeyen buğdayın sadece endosperm bölümünden yapılan glisemik endeksi 71 olan beyaz çeşitli olarak değil m.ö. 1600 lü yıllarda Hitit ekmekleri ağırlıklı olarak glisemik endeksi %51 olan buğdayın endosperm, kepek ve rüşeym bölümlerinin un haline getirilerek yapılan karışım olan tam buğday unundan yapılırdı. Bu ekmeklerde çeşit olarak Ninda.Gur.Ra (tam buğday, su, peynir, zeytinyağı, kaya tuzu ve incir katkılı), Nahıttı Ekmeği (tam buğday, kuru incir ve kuru meyveli), Ninda Lal (ballı ekmek) adı ile yapılırdı. Hiçbir besleyicilik özelliği olmayan buğdayın endosperm bölümünden elde edilen beyaz una karşı Hititlerin buğdayın bütün bölümlerinin yer aldığı tam buğday unundan yapılmış bu ekmeklerinin besleyici özelliği aşağıdaki tabloda gayet açıklıkla görülebilmektedir.

Akkad, Babil ve Asurlularla devam edecek şekilde Sami kökenli  Akkad kralı Sargon tarafından ‘iştar’ haline getirilen ve günümüz İngilizcesinde ‘star’ ‘yıldız’ kelimesinin kökeni olan Sümerlerin Uruk kentindeki Eanna Tapınağı kraliçesi İnanna’nın doğurganlık özelliği üretime dayalı ekmeğin ‘nan’ olarak yazılmasında etken olmuştu. Kraliçe anlamına da gelen ‘nin’ ‘nan’ kelimeleri aynı zamanda ‘nin-an-ak’ kelimesinin kökeni olarak ‘göklerin hanımı’ anlamına da gelir. (an: gökyüzü) Bu kelimenin çivi yazılı metinlerde sekiz köşeli yıldız şeklinde yazılıyor olması da bu açıklamaları teyit eder. Yunan Afrodit, Fenikeli Astartit, Roma’da Venüs başta olmak üzere bütün Mezopotamya panteonunun kökeni İnanna’ya dayanır. Hatta Venüs gezegeninin hareketlerinin dahi İnanna’nın mitolojik hareketlerine benzeştiğine inanılırdı.

                         İNANNA / İŞTAR

Nanam kelimesinin anlamının Sümercede ‘güvenilir kimse’ olması ekmeğe Sümerler zamanında İnanna’nın bahşettiği kutsiyetlik ve üretkenlik özelliğinin güvenilir olma vasfına aksetmesi olarak düşünülürdü.

Mısır hiyeroğliflerinde   şeklinde yazılan ‘ekmek’ sonuna geldiği kelimeyi ‘dişil’ hale getirir ve dişi bir varlıktan bahsedildiği anlaşılmış olur. Çünkü ekmeğin üretim ile ilgisi olduğu için kadının ‘doğurganlığı’ ile ilgili İnanna’daki ‘nan’ olması hem ‘dişi’ olmasından hem de topluma ‘ekmeği’ sunabilmesi gücünde olmasının düşünülmesinden gelen bir etimolojik kökeni vardır.

Çocuğa okunan ‘ninni’ lerin doğaya öykünme sesi olarak söylenen ‘ninni’ lerin ve büyüklerimize hitabımız ‘nine’ nin de kökenleri hep İnanna’ya dayanan üretkenliğin ifadesi olan ekmek uzantısının bir geleneği olarak bilinir. Bol miktarda karbonhidrat içeren ekmeği kedilerin bu gıdaya ihtiyaçları olmadığı için neden yemediği ortada iken kedilerin ekmeğe ihanet eden anlamında nan-kör olarak nitelenmelerinin kökenlerinde de bu bağlantı yatar.  Türkçede başparmağı buruna dayayıp öteki parmakları açarak ve sallayarak yapılan alay işareti olarak bilinen 'nanik' kelimesi Yunancada 'ninni' anlamına gelir..

Bu kelime bütün dillere Sümerce’den geçmiştir. Buradan da bütün Ortadoğu dillerine geçmiş.Türkçe’de, Kırgızca’da da kullanılan ‘nan’ kelimesi ve ’nankör’ kelimesinin kökeni de ‘içi kara, iyiliği unutan’ anlamında ‘ekmeği görmeyen’ yani ekmeğe ‘kör’ olan anlamında kullanılır.

Sururi’nin ‘Tende kudret nerde olsun ni’met-i cân şükrüne, Bin dilim olsa yetişmez, bir dilim nân şükrüne.” diyerek ‘ekmeğin’ Ortadoğu lisanlarında karşılık bulmasına vesile olur.  ‘Alçak, nan ve nimet nankörü hain!’ cümlesi günümüzde geçerli olan bir deyim olarak hala kullanılır.

Osmanlı Türkçe’sinde ekmeğe nan-ı aziz denilirdi.Nan-i aziz, ab-ı leziz yanında ‘aziz ekmek, lezzetli su’  ekmek ve su birlikteliği Hititler dönemindeki ünlü cümle olan ‘ninda-an ezzateni watarra ekutenni' cümlesindeki ‘ekmeğini ye, suyunu iç’ cümlesinde anlam bulur. Ekmek ile su içilmesi Hititler döneminden bu yana bilinen bir gelenek olarak bilinirken ekmek yapılan yerlerde çalışanların elbiselerinin temiz olması, saçlarının kesilmiş olması, bu yerlere domuz ve köpek girmemesi imparatorluğun uyulması gereken kurallarının başında gelirdi.

Ekmek eski Türkçe’de ‘etmak’ olarak kullanılırdı. Kelimenin kökeni ‘ötmek’ veya ‘etmek’ (Moğolca; ide) kelimesine dayanan Moğolca ‘yemek’ anlamına gelir. Eski Türkçe’de ‘et’ yemek demektir.

Ekmek anlamına gelen kelimenin etimolojik kökeni araştırılmadan doğuda bulunan her şeyi Perslere bağlamaya dayalı batılıların geleneksel bir kültürel yaklaşımına paralel olarak Farsçadan geçtiğini sözlükte yazan Türk Dil Kurumu sözlüğündeki yanlış ifadeye rağmen kökeni Sümer panteonundaki İnanna’ya dayanan ekmeğin adı yüksek protein özellikli ekmekler olarak bilinen ‘nan’ kelimesi ile buğdayın ruşeym, kepek ve endosperm bölümlerinden yapılmış 'tam buğday' ekmeğinin anlaşılması gerekir.   

ARKEOTEKNO 

[1] https://tr.pinterest.com/pin/533535887079661753/