'ARI' NIN ARKEOLOJİSİ

S. Vedat Karaarslan Arkeolog- Y. Mühendis

Sümerce'de 'nim-lal', Akadca 'nubtum' olarak adlandırılan 'arı' Türkçe'de 'arayan, dolaşan' anlamındaki kelimeden üretilmiştir. Sümerce'de 'bal' kelimesi 'lal' ile karşılık bulur. Türkçesi 'arıyağı' olan 'bal' Moğolca bir kelimedir. Zehrini içerek hayatına son veren Sokrates, İtalyanca bir kelime olarak 'ağıotu-kedi otu' anlamına gelen 'valerina' kelimesinden dilimize geçen 'baldıran' zehrini içmişti. [1]  En eski arı fosilinin 300 milyon yıl, insan fosilinin ise 300 bin yıl olması arıların insanlardan önce yaşamda var olduğunu gösterir.

Günümüz gıda mahsullerinin %70 kadarı arıların polen yayması olarak oluşur. [2] Bu özelliği hayvanlar arasında arıların dünyada yaşayan en önemli canlılar olarak ilan edilmesine neden olmuştur. İşçi arılar, Koloni Çöküşü Bozukluğu olarak bilinen CCD (Colony Collapse Disorder) ile Batı Bal Arıları (Western Honey Bee) çeşitli iklimsel ve çevresel koşullar nedeniyle 2006 yılında, ortadan kaybolmuştu. CCD nedeniyle 2013 yılına kadar 10 milyondan fazla arı kolonisi ortadan kaybolmuştu. [3]

İspanya'nın Valencia kentinde bulunan m.ö. 8000 e tarihlenen Cova de l'Aranya Mağarası duvarlarında bir kovuktan bal alan bir kadın resmi tasviri bulunmuştu. Geçtiğimiz yıllarda Mısır piramitlerinde bir kabın içinde hala yenebilir özellikte bal ele geçmişti. (National Geographic, 2015)  

Antik çağlarda Eleusis rahiplerinin adı 'arılar' olarak bilinen 'melissa' , tapınakları ise 'arı kovanı' olarak adlandırılırdı. Günümüz Ege Denizi'ndeki Kiklad Adaları üzerindeki bir diğer adı da 'meltem' rüzgarları olarak bilinen ve Ege Adaları'nda ağaç boylarının kısa kalmasına neden olan 'etezyen' rüzgarları ile veba salgınının önlendiği mitolojik öyküde Apollon'un oğlu Arkadyalı Aristaios, ilk arıcılığı başlatan kişi olarak bilinir ve 200 e yakın koku alma sensörü 6 bacaklı 5 gözü olan 'arı' lar İngilizce'deki 'bee' yazılış şekli ile tek bir amaca hizmet eden bireylerin oluşturduğu birbirlerine yardımcı olmayı ilke edinmiş topluluk anlamına gelir. Arıların bu etimolojik tanımlamaları ile birlikte elektrik mühendislerinin aldıkları diplomalarında da  'Bachelor of Electrical Engineering' nin kısaltmasında da BEE harfleri kullanılır.

Gibss kardeşlerin kurdukları 1970 lerin ünlü topluluğu 'bee gees' adının 'brother gibbs' in baş harflerinin okunuşu olarak biliniyorsa da bu ünlü müzik topluluğunu dinleyenlerin neredeyse arıların frekanslarına benzer 'sound' özellikli  müziklerinin insan kulağını rahatlatıcı etkisi yapmış olmaları yadsınamaz.

Gerçekten de işlevsel olarak dönen arı (spinning bee),  kabuk soyan arı (husking bee), elma arısı ( apple bee) ve kovan arısı( logging bee) olarak  4 çeşit bal arısı tipindeki hatta kovan içindeki 'bal' ın yaydığı farklı frekansların arıların yaptıkları danslar ile birlikte birleşmesi birbirleri ile nasıl yardımlaşarak bir sosyal topluluk olduklarını ortaya koyar.

Bal arıları, 50 metreden daha az mesafedeki yiyecekleri dairesel danslar ile bunun üzerindeki uzaklıktaki besinleri 8 rakamına benzeyen dans figürleri ile birbirlerine gösterir. Bu figürler aynı zamanda ses olarak kanatlar ve göğüsleri ile ürettiği 10 Hertz den düşük ve 1000 Hertz' e kadar ve üzeri frekanslarla birleştirerek bir kombinasyon şeklinde kovandaki arılara bildirmesi ile sosyal birliktelik başlar. Dans eden arıların diğer arılar ile haberleşebilmeleri için 500 Hertz değerinden daha düşük frekanslar kullandıkları ortaya konulmuştur. İlginç olan daha yüksek bal özünü aldığı kaliteli çiçek özü ile kesesi dolu olan arı, kovan önündeki dansı ile kendini belli eder, düşük kaliteli bal özü getiren arının dans figürünü gören arıya ise kovandaki diğer işçi arılar pek rağbet etmez ve onları dışlarlar.

Kovan içindeki peteklerdeki yapısallık, ünlü mimar Le Corbusier'e göre insanlık tarihinden de önceki dönemlere ait köy yerleşimlerindeki rustik arı kovanı ile kulübeler arasındaki mimari yapıya da örnek olmuş ve günümüze kadar petek mimarisi, modern mimarinin özgün çalışmalarına kaynak teşkil etmiştir.

Yumurtlayan ve her zaman itaat edilen önceleri erkek olduğu zannedilen ve 'kral' olarak adlandırılan ve sonradan dişi olduğundan 'kraliçe' olduğu anlaşılan tek bir kraliçe arı, işçi ve erkek arılar kovanın içindeki hayat devam ederken dış çevresel ortamı gören ana kraliçe arı ve işçi arılar gerek kovan içindeki fiziki yetersizlikler gerekse bu dış çevresel etkenler nedeni itilip kakılan hatta diğer arılar tarafından beslenmeyerek ağırlığını da kaybeden 'ana kraliçe arı' ile birlikte işçi arıların kovanın büyüklüğüne bağlı işçi sayısı ile birlikte bir ağaca ya da duvara tutunmak üzere adına 'oğul verme' denilen yeni bir koloni kurmak üzere kovanı terk eder.

Eğer arı yetiştiricisi tarafından suni oğul verme yöntemi uygulanmazsa hemen hemen her arı kovanı yılda bir kez bu şekilde bir yeni koloni oluşturur.

Eğer ağaç ya da duvar üzerindeki koloni arılar suni olarak el ile buradan insan tarafından alınmazsa arıların yeni yuvası neredeyse 2 düzine kadar arının yine bir çevresel arayışa girerek eski kovanlarına benzeyen bir karanlık ağaç oyuğu aramaları ile yeni bir sürece girer. Her bir arı geriye döndüğünde hangisi daha şiddetli 8 figürlü dans yapmasına bağlı olarak 'oğul' arıların değerlendirmesine göre karar verilir.

Dans şiddeti en az olan arılar diskalifye edilir ve en ideal yerleşim verileri getiren arının lokasyonuna yine temkinli öncü arıların değerlendirmesi ile 'oğul arılar' göç eder.

Babil'de ölen İskender'in cesedinin bir bal küpü içinde Makedonya'ya getirilmesi 'bal'ın antik çağlarda  Zeus'un delikanlıları olarak bilinen Dioskurlar,  Kastor ve Polydeukes tarafından da antioksidan özelliğinin bilindiğini ortaya koyar.

Oğul veren arıların Dionysos tarafından zil çalarak bir ağaçta toplanması günümüze kadar gelen 'oğul veren arıların' (swarming) teneke çalarak bir arada tutulması geleneği ile yine antik çağlardan bu yana Hipokrat tarafından balın tedavi edici özelliği ile siyasal ve toplumsal yaşamda iyi konuşma sanatı olan 'ağzından bal akıyor' deyimi bugüne kadar taşınmış. İzmir'in antik kenti Efes'in de antik çağlardan bu yana simgesi olan arı, ünlü Artemis heykeli üzerinde de temsil edilen diğer hayvanlarla birlikte 'bolluk' ve 'bereketi' temsil eder.

Arı kovanı içindeki mimari yapısının günümüz mimarlarına yön vermesine dayalı değerlendirmeler arıların ne kadar organize çalıştıklarının ispatı olarak bilinir. Gerçekten de kovan iç yapısındaki örneğin tüm peteklerin göz önünde olması dokunulmayacak petekleri ve yavruların bulunduğu peteklerin ayırt edilebilmesini sağlarken, bunun modern mimaride bütün binanın tek bir noktadan görülmesini sağlayan 'panoptik' (bir bakışta her şey görülebilen mimari yapılar) yöntemini geliştirmiştir. [4]  

ARKEOTEKNO

 

[1] Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, İsmet Zeki Eyüboğlu, Sosyal Yayınları. 

[2]  http://www.ulakbilge.com/makale/pdf/1496071583.pdf

[3] https://www.wikizeroo.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvQ29sb255X2NvbGxhcHNlX2Rpc29yZGVy

[4] Juan Antonio Ramirez, The Beehive Metaphor, From Gaudi to Le Corbusier, 2000.