ANTİOKSİDAN SOĞANIN ARKEOLOJİSİ

Türkiye'deki Anamur ilçesinden Kıbrıs'a yönelik yayın yapan 1964-1978 yılları arasında hizmet veren Kıbrıs'ın Sesi Radyosu'nun radyo dalgalarının atmosferin 90-160 Km yüksekliğinde Heaviside adı verilen E katmanından ya da yer yüzeyine ya da denize çarparak Türkiye’ye ulaşan çok fazla da müzik yayınlarına uygun olmayan orta dalga radyo sinyallerinin taşıdığı önemli bir türkünün başlangıç mısraları ‘soğan ekmek yiyelim, dön gel Zeynep’im’ adlı şarkısıydı.

Türkü, Almanya’ya giden Zeynep’in adı ile başlarken geride kalan kocasının Ayşe ile Fatma’nın boynunu büktü şeklinde devam eder, altı aylık Ahmet’ini nasıl unuttu şeklinde sürer ve ilk bölümü ‘soğan ekmek yiyelim dön gel Zeynep’im’ olarak devam eder ve çocukların seni istiyor Zeynep’im olarak biterdi.

Söz konusu Heaviside katmanı ya da E katmanının yüksekliği gece ve gündüz saatlerinde değiştiği için radyo dalgasının kesikli olarak radyo alıcılarına intişar etmesi o yıllarda Kıbrıs ile oluşan siyasal ve de askeri durumlar açısından insanlarda daha da bir coşku veya ruhsal tekamüliyet oluştururdu.   

Türkünün ikinci bölümünün başında Zeyneb’in Almanya’ya gideli 2 yıl olduğunu, bu sürede kuşa süt nasip olsa anadan doğulurdu olarak devam eder, altı aylık Ahmet’i hatırlatır ve seninle kavlimiz böyle miydi Zeynep’im diye devam ederek yine soğan ekmek yiyelim dön gel Zeynep’im olarak sürer ve çocuklarımız annemizi isteriz diyorlar şeklinde sonlanırdı.

Bir değişik versiyonu Sivas’ın Kangal ilçesinde gerçek bir hikâyeye dayanan Zeynebim adlı bir türkü ile aynı adı taşıyan bu türkü, Kıbrıs Adasına yönelik olarak 1964-1978 yılları arasında 10 Kw gücündeki anteniyle yayın yapan bandının orta dalga 674 Khz bandında olmasına rağmen bir adı da Kısa Dalga A radyosu olan Kıbrıs’ın Sesi radyosunun önemli bir türküsü olarak her gün birkaç kez çalınırdı.

Aslında kökenleri Sümercedeki ‘sum-sağ’ kelimesine Akkadca ’sumum’ kelimesine kadar uzandığı tartışılan Sanksritce ‘sukanda’ kelimesinden dilimize geçen soğanı ekmek ile yemek Türkünün söylendiği yıllarda bir fakirlik simgesi olarak bilinirken neredeyse Almanya’daki yaşama dahi tercih edilmesinin altında yatan kış aylarında bolca yemek, çiğ olanının içinde 25 adet antioksidan bulunan bitkinin insan vücudundaki serbest radikallere saldırısı ile ortadan kaldıran bir besin olması nedeniyle neden yenilmesi gerektiğini ortaya koyar.

Hititlerde orağını kaybeden Telepinu ağlar. Arinna'ya altın madeninden yapılmış bir orak veren Şittili'ye bunun karşılığında ne istediğini sorar. Şittili 'bu hayatın ne olduğuna dair bir soru sorar' bunun karşılığında Arinna ona bir soğan verir. Şittili soğanı soyar da soyar ancak bütün katları ortadan günler sonra kaldırır ve anlar ki elinde hiçbir şey kalmaz.  Arinna'ya beddua ederek 'kim soyarsa bundan sonra benim gibi ağlasın der' ama Arinna ona soğanı soyması için değil yemesi için verdiğini söyler. Böylece soğanın yemesi ile tadını, kıymetini anlayabileceğini öğütler.  

Soğan için günümüzde bilinen hususun 5000 yıllık tarihi içinde anavatanının İran ya da Batı Pakistan olduğudur. Bir Sümer metninde şehir valisinin bir soğan tarlasını sürdüğünden bahsedilir. Doğu toplumlarında boşluğu batı toplumlarında ise sonsuzluğu ifade etmesi olarak bilinen soğanın bu özelliği ile ‘boşluğun da aslında sonsuz olması nedeniyle’ farklı toplumlar için de aynı şeyi ifade ederken antik Mısır’da firavunların memurlarının yemin ederken sağ elinde bir soğan tutması evrene de hükmetmesini simgelemesi açısından ilginç bir ritüel olduğu düşünülür. Sonsuzluğu ya da boşluğu simgeleyen soğan Mısırlıların mumyalarına iliştirdikleri önemli bir bitki olduğu ve bununla bedenin sonsuz bir alême gideceği öngörülürken piramitlerin iç duvarlarında birçok soğan resmi tasviri olduğu görülmüştür. Antik Mısır’da Mumyalarda soğan sıklıkla vücudun pelvik bölgelerine göğüs kafesinde, kulaklara doğru yassı ve çökmüş gözlerin önüne koyulurdu. Göğüslere çiçekli soğan ve ayak tabanları ile bacaklara yapışık olarak soğanlar konulurdu.

MÖ 1160 yılında ölen Kral IV. Ramses, göz çukurlarına soğanlar konularak gömülmüştü. Bazı Mısır bilimciler, soğanların güçlü kokuları ve/veya büyülü güçleri ölüleri tekrar nefes almaya teşvik edeceği için kullanılmış olabileceğini, soğan kokusunun yılanları kaçıracağından bahisle ve soğanın büyülü olarak yorumlanan güçlü antiseptik nitelikleri ile soğanların mumyalar ile birlikte yer altına konulmuş olduğuna inanırlar.

Soğan ölünün kehanet gecesinde firavunlara sunulacağına ve ışık yoluyla arınmayı simgelerdi. Soğan, ağzı açma ritüeli sırasında firavunun ağzını temizler ve güneşe karşı kalbini temizleterek ölen kişinin burun deliklerine hareket ederek onun yeni yaşam nefesini, yani yeniden doğuşu elde etmesini sağlayacağına inanılırdı. Soğanın en büyük özelliği yeraltında, toprak üzerinde ve aynı zamanda bir gövdede yetişen tek bitki olan Mısır soğanı, evrenin tüm seviyeleri arasındaki bağlantı için bir metafor haline gelmişti. Bu sonsuz yaşam, firavunlara varlıklarını devam ettirme şansı vermesi nedeniyle birçok mumya mezarında bu soğanlar ele geçmiştir. Eski Mısırlılar tarafından soğana verilen tıbbi-büyülü özellikler; çok sayıda tıbbi, dolaşım ve iltihap önleyici kullanımları, öyle bir noktaya getirildi ki, hastalığı ve kötü gözü gidermek, yılan önleyici özelliklere sahipti (iyileştirici, önleyici, itici). Şubat ayında yapılan Bastet festivali sırasında kutlanan bir ritüelde 'soğan' ile 'yok olmak' arasında bir yakınlık kurulurdu. Mısır'da boyu yaklaşık 1 metreye ulaşan soğanların topraktan gelen Horus'un gözü veya dişi olduğuna inanılır şahin benzeri bir tanrı olan Ptah olarak da bilinen Seker-Soker ayinlerinde Netjeryt gecesinde ölen kişinin yüceltilmesi amacıyla soğan kullanılırdı. Ölüler Kitabı 172. Bölümde 'yüreğinden korkarak soğan çiğniyorsun' şeklinde mumyanın soğan yiyerek kendisini temizlediğine dair bir inanca sahip oldukları yazılır.

Mısır’da soğan, dini ritüellerde kullanılmak üzere altından yapılan tek sebze olarak bir hayli değerli sebze olarak bilinirdi.  

Gel zaman git zaman soğan antik Yunan’da sporcuların yarışmalardan önce soğan suyu içmeleri ve vücutlarına güçlendirme amacıyla soğan sürdükleri bilinirdi.

Roma’da yaşlı Pliny soğan hakkında birçok yazı kaleme aldı. Soğan yemenin gözleri iyileştirdiğine inanan Romalılar, m.s. 79 tarihinde Vezüv yanardağı'nın etkisi ile yok olan Pompei kentinde yanardağın dumanını önceden görmek ve ısısını hissetmek amacıyla bol miktarda soğan yerlerdi.

Ortaçağda Avrupa mutfağının üç bitkisi fasulye, lahana ve soğan olarak bilinirdi. Soğan o kadar değerliydi ki ev kiraları soğan ile ödenir düğünlerde hediye olarak verilirdi.  

Soğanın cücüğü ya da zibek denilen kısmı toprakta tohum halindeyken ortasından çıkan sert dallar olarak bilinir ve uçlarındaki tomurcuk kısmı çıkarılır ve geriye kalan kısmı tüketilir. Soğanın cücüğü İngilizcede Onion Dwarf olarak yani cüce soğan olarak bilinir. Bu soğanlar daha acımsı olduğu için yumurta ile çok lezzetli olur. Halkalar şeklinde doğranan sert soğanın içine yumurta konularak yenilir ki buna ‘soğan erkeği ya da zibeği kavurması’ adı verilir.

Soğan kabuğunun cinlerin parası olduğuna dair inanışla birlikte yakılmasının kişiye uğursuzluk getireceğine inanılması bir yana kabuğunda lif ve flavanoid bulunan kabuklarının içerisinde kuarsetin maddesinin bulunması nedeniyle damar tıkanıklığı ve yüksek tansiyon hastalığına iyi geldiğine dair fitoterapi yöntemlerle soğan kabuğunun sıcak suda kaynatılarak çay olarak içilmesi oldukça tavsiye edilir.

Bütün bunlarla birlikte soğanın ekmek ile birlikte tüketilmesinin vücuda çok faydalı bir antioksidan yüklemesi olduğu düşünüldüğünde Dünyada üretiminin 5.sırada olan soğanın Türkiye’de dünyadaki ortalama veriminin ortalama dekar başına 1.908 Kg olması karşısında dekar başına 3244 Kg olarak rekor düzeyde olması ile soğan fiyatları arasındaki anormal ilişkinin nereden kaynaklandığının çok iyi analiz edilmesi gerekir.

Pırasanın da soğan sayıldığı bir dünyada kısacası 100 metrelik alandan dünyada 1908 Kg soğan alınırken bizim 3244 Kg soğan almamıza rağmen fiyatlarının yüksek olması antioksidan soğanın kendisinden kaynaklanan bir husus olarak değil diğer ürünlerde sıklıkla bahsedilen girdi fiyatlarının ve dağıtım kanallarındaki aksaklıklar nedeniyle fiyatının bugünlerde neden yüksek olduğu anlaşılıyor. 

ARKEOTEKNO       

[1] https://www.osirisnet.net/docu/fetes_sokar_nehebkaou_bastet_et_oignons/e_fetes_sokar_nehebkaou_bastet_et_oignons.htm